En kıymetli vazife
İlk risalelerin telif edilmeye başlandığı dönemde bu eserleri iştiyakla okuyarak intibaha gelen "bahtiyar doktor"a Barla'dan yazdığı mektupta Said Nursî şöyle diyor:
"Biliniz ki, mevcudat içinde en kıymettar, hayattır; ve vazifeler içinde en kıymettar, hayata hizmettir."
Böylece, tıp mesleğinin hayata hizmet cihetiyle taşıdığı önem ve değeri vurguluyor.
Ve ardından, "Hidemat-ı hayatiye (hayata yönelik hizmetler) içinde en kıymettar, hayat-ı fâniyenin hayat-ı bâkiyeye inkılâp etmesi için sa'y etmektir (çalışmaktır)" ifadesiyle, hayata yönelik hizmetler içinde en kıymetli olanın da, fânî hayatı bâkileştirecek hizmetler olduğunu vurguluyor.
Bu izahın farklı açılımlarını ise başka bahislerde görmekteyiz. Söz gelişi, Bediüzzaman, Eskişehir mahkemesinde kendisine tevcih edilen "Sen vazifesizsin" eleştirisine cevap verirken şöyle diyor:
"Eğer kabir kapısı kapansaydı ve insan dünyada lâyemut (ölümsüz) kalsaydı, o vakit vazifeler yalnız askerî ve idarî ve resmî olurdu. Madem her gün lâakal (en az) otuz bin şahit cenazeleriyle 'El mevtü hakkun' (Ölüm haktır) davasını imza ediyorlar; elbette dünyaya ait vazifelerden daha ehemmiyetli imanî vazifeler var."
"Madem kabrin öbür tarafındaki endişe-i istikbal her ferdin en mühim meselesidir; elbette (...) vazifeler yalnız milletin hayat-ı dünyeviyesine ait içtimaî ve siyasî ve askerî vazifelere münhasır değildir" diyen Said Nursî, sözlerinin devamında şunları ifade ediyor:
"Yolculara seyahat için vesika vermek bir vazife olduğu gibi, ebed tarafına giden yolculara da hem vesika, hem o zulümatlı (karanlık) yolda nur vermek öyle bir vazifedir ki, hiçbir vazife o vazife kadar ehemmiyetli değildir."