Düşmanlığın devri kapandı
Bediüzzaman, 1911'de Şam'da irad ettiği Hutbe-i Şamiye'yi 1950'den sonra gözden geçirip tekrar yayınlarken şunları da ilâve etmiş:
"Husumet ve adavetin düşmanlığın vakti bitti. İki harb-i umumî dünya savaşı, adavetin ne kadar fena, tahrip edici ve dehşetli zulüm olduğunu gösterdi. İçinde hiçbir fayda olmadığı tezahür etti."
Bu sözler, iman hizmetine ve onun en önemli sonuçlarından biri olan Müslümanların kardeşliğine odaklanmış bir idealin, aynı zamanda bütün insanlığı da kapsamına aldığının bir ifadesi.
Peki, biz bu manaların neresindeyiz ve hayatımızda onları ne ölçüde aksettirebiliyoruz
Muhabbet fedailiğinin gereğini hakkıyla yerine getirebiliyor muyuz Yoksa yine Hutbe-i Samiye'de ifade ve daha geniş şekilde de Uhuvvet Risalesi'nde izah edildiği üzere, husumet sebebi olarak gördüğümüz ve küçük taşlar mesabesinde olan gerekçeleri
Uhud Dağı azametindeki sevgi bağlarının önüne geçirerek, ilişki ve muhatabiyetlerimizi ona göre mi düzenliyoruz
Hepimiz bu noktada kendimizi sıkı ve samimî bir özeleştiriye tâbi tutmak durumundayız.
Said Nursî birinci İhlâs Lem'asının girişinde çok önemli bir noktaya daha dikkatlerimizi çekiyor:
"Bu mübarek Isparta'nın medar-ı şükran bir hüsn-ü taliidir bahtının güzelliğidir ki, ondaki ehl-i takva ve ehl-i tarikat ve ehl-i ilmin, sair yerlere nisbeten, rekabetkârâne ihtilâfları görünmüyor. Gerçi lâzım olan hakikî muhabbet ve ittifak yoksa da, zararlı muhalefet ve rekabet de başka yerlere nisbeten yoktur."