Dini kimse tekeline alamaz

Üstadın toplumumuz için dile getirdiği şu manidar tesbit sosyopsikolojik açıdan son derece önemli:

"Hakîkaten, bence bir Müslüman neslinden gelen bir adamın akıl ve fikri İslâmiyetten tecerrüt etse soyutlansa bile, fıtratı ve vicdanı hiçbir vakit İslâmiyetten vazgeçemez. En ebleh ahmak, en sefih bile, sedd-i rasîn-i istinadımız dayandığımız sarsılmaz set olan İslâmiyete bütün mevcudiyetiyle taraftardır." (ESDE, s. 258)

Nitekim İslâma en uzak ve yabancılaşmış gibi görünenlerin dahi kendilerini en azından "kültürel Müslüman" olarak tanımlayıp, günlük hayatlarında belki farkında bile olmadan bazı İslâmî motifleri kullanmayı alışkanlık haline getirmeleri, bu tesbiti doğrulayan ilginç tezahürler.

Yine Üstadın, dini ve dindarlığı kendi tekelinde gören dışlayıcı anlayışı reddederken kullandığı şu ifadeler de çarpıcı:

"Ey insafsızlar! Umum âlemi yutacak, birleştirecek, besleyecek, ziyalandıracak ışıklandıracak bir istidatta olan hakikat-ı İslâmiyeti, nasıl dar buldunuz ki, fukaraya ve mutaassıp bir kısım hocalara tahsis edip, İslâmiyetin yarı ehlini dışarı atmak istiyorsunuz Hem de umum kemâlâtı câmi mükemmellikleri içine alan, bütün nev'-i beşerin hissiyat-ı âliyesini insanlığın yüksek hislerini besleyecek mevaddı muhit olan maddeleri kapsayan o kasr-ı nuranî-i İslâmiyeti nurlu İslam köşkünü, ne cür'etle, matem tutmuş bir siyah çadır gibi, bir kısım fukaraya ve bedevilere ve mürtecilere has olduğunu tahayyül (hayal) ediyorsunuz" (age, s. 269-70)