Ülkemizi bugünkü duruma getiren sürecin önemli kilometre taşlarından biri, otuz sene önce yapılan 1994 yerel seçiminde sandıktan çıkan sonuçtu.
Sosyolog Abdurrahman Arslan, RP'yi öne çıkaran o sonuçla, iyice tıkanmış olan Kemalist sistemin nefes aldığını vurgulamıştı.
O dönemi bilenler hatırlayacaklardır:
Sol ve Atatürkçü kesimde bile Kemalizm yoğun ve hararetli bir tartışmaya konu oluyor, altı ok ciddî şekilde sorgulanıyordu.
RP'nin "başarı"sı o süreci dondurdu, laikçi Kemalist refleksler tekrar güçlendi ve ülke üç yıl sonra 28 Şubat anaforuna sürüklendi. (Bkz: Müflis Proje kitabımız, s. 86 v.d.)
28 Şubat, iktidarıyla muhalefetiyle o günün bütün siyasî aktörlerinin üzerinden silindir gibi geçerken, AKP'nin önünü açtı.
Bu projede "cemaat" de kullanıldı.
AKP'nin gerek iktidar olmasında, gerekse iktidarının devamında, bilhassa "cemaat medyası"nın çok büyük rolü ve etkisi oldu.
Abartılı "Atatürkçü" yayınlar da cabası.
Ama 2002'de AKP'nin ve "cemaat"in önünü alabildiğine "açmış" olan derin odaklar, on yıl sonra iki "ortağın" arasını açacak fitne senaryolarını peş peşe sahnelemeye başladılar.
MİT krizi, dersaneler meselesi, 17-25 Aralık operasyonları, paralel devlet tartışmaları, kayyım gaspları, 15-20 Temmuz süreçleri...
Ve, birlikte darbecilerin üzerine gider gibi oldukları Ergenekon-Balyoz operasyonları, davaların özünü sakatlayan fahiş hatalar ve AKP'nin çark etmesi sonucu tersine döndü.