Darbelerle hesaplaşma denirken...
Ergenekon ve Balyoz gibi davaların fiyaskoyla sonuçlanıp dahası tersine dönerek yargı eliyle yapılan misilleme ve rövanş operasyonlarını tetiklemesi; 12 Eylül davasının Evren ve Şahinkaya ile sınırlı tutulup, onlar ölünce düşmesi; 28 Şubat davasının da sadece asker kanadındaki bazı isimlere güya ağır cezalar verilmesine karşılık, hüküm giyip tutuklananların dahi serbest bırakılması, darbecilerle hesaplaşma iddiasını boşlukta bıraktı.
Buna mukabil, 12 Eylülcülerin 1982'de halka zorla kabul ettirdiği darbe anayasası, resmî ideolojiyi dayatan antidemokratik ve çağdışı içeriği ile hâlâ yürürlükte. Siyaset, partiler, seçimler, eğitim, sivil toplum gibi önemli alanları aynı mantıkla düzenleyen temel kanunlarla beraber.
Oysa darbeler ve darbecilerle hesaplaşmak, daha da önemlisi sistemi darbelere artık geçit vermeyecek şekilde tahkim edip sağlamlaştırmak için asıl yapılması gereken, anayasadan başlayarak temel kanunları çağdaş ve evrensel demokrasi ve hukuk kriterleri çerçevesinde tamamen değiştirip yenilemek olmalıydı.
Bunun için en önemli referans ve kaynak, AB kriterleriydi. Oradaki değer ve kurallar esas alınarak sistem yenilenseydi, birçok sorun kolaylıkla ve çok kısa zamanda çözülebilirdi.
Nitekim askerî vesayetin bir ölçüde de olsa kırılmasında ve demokratik hukuk devletinin gerekleriyle çelişen bazı hallerden kurtulmamızda, AB sürecinin çok olumlu etkileri oldu. Ama bu süreçten uzaklaşıldıkça eski arızalar farklı şekil ve formatlarda, üstelik yer yer daha şiddetlenerek nüksetti. Geldiğimiz yer ortada.