Üstad Bediüzzaman'ın Münazarat'ta "Kemal'in Rüya'sıyla uyandım" diyerek bahsettiği ve çok büyük bir önem verdiği "Rüya" makalesinde Namık Kemal şöyle demişti:
"Ey gaflet uykusunda yatanlar! Ey esaret zincirlerine tapanlar! Ey korkaklıktaki alçaklığı benimseyenler! Gözlerinizi sabah-ı mahşerde mi açacaksınız Boynunuzdaki kayd-ı esareti Mâlik-i Cahîm'e (Cehennem meleğine) teslim etmek için mi saklarsınız Bir dakika sonra bekasına emin olamadığınız hayatınız için mi bu kadar korkarsınız Çektiğiniz hakaret yüküne, mizan-ı kıyamette sıkletinizi (ağırlığınızı) göstermek için mi tahammül edersiniz Heyhat!"
Bu sarsıcı ve çarpıcı sözleri, istibdadın korkutup sindirdiği insanları uyandırmak için sarf etmişti Namık Kemal ve söz konusu makaleyi baştan sona bu mesajı tahkim etmek için yazmıştı.
Bediüzzaman da geçen yüzyılın başlarında yazdığı bir makalede bu vatan ahalisine ve bütün İslam âlemine şöyle bir çağrıda bulunuyordu:
"Ey eski çağların cihangir Asya ordularının kahraman askerlerinin ahfadı (torunları) olan vatandaşlarım ve kardeşlerim! Beş yüz senedir yattığınız yeter. Artık uyanınız, sabahtır."
Bu uyanış çağrısının tılsımı hürriyetti. Üstadın "Hürriyete hitap" nutkundaki ifadeleriyle:
"Ey hürriyet-i şer'î! Öyle müthiş ve fakat güzel ve müjdeli bir seda ile çağırıyorsun. Benim gibi bir şarklıyı tabakat-ı gaflet altında yatmışken uyandırıyorsun. Sen olmasa idin, ben ve umum millet, zindan-ı esarette kalacaktık."
Milleti esaret zindanından kurtaracak bu uyanış çağrısı, insanlara bunun yolunu da gösteriyordu: