"3Y'nin gölgesinde 23 yıl"

3 Kasım 2002 tarihinde iktidara gelen AK Parti, o günkü söylemleriyle bu ülke insanının yüreğinde bir umut ışığı yakmıştı. Millet, yıllardır özlemini çektiği adaletin, refahın ve özgürlüğün bu kadrolar eliyle geleceğine inanmıştı. AK Parti'nin dilinde o günlerde milletin ortak sesi, halkın vicdanı vardı. "Yoksullukla, yolsuzlukla, yasaklarla mücadele edeceğiz" diyen bir lider vardı. Bu sözler, yıllardır sırtına kambur gibi çöken dertlerden kurtulmak isteyen her kesimden insanı heyecanlandırmıştı. O günlerde Erzurum mitinginde söylenen sözleri hatırlıyorum; meydanı dolduran on binler, "İşte beklediğimiz lider bu!" diyerek alkış tutuyordu. Çünkü herkes, yeni bir dönemin başladığına inanmıştı. Fakat ne yazık ki zamanla o inanç yerini sorgulamaya, o umut yerini kırgınlığa bıraktı. "Millî Görüş gömleğini çıkardım" dediği andan itibaren, söylemle eylem arasında derin bir uçurum oluştu. Önce vaatler unutturuldu, sonra da toplumun inancı örselendi. Artık meydanlarda verilen sözlerin değil, koltukların, imtiyazların, rantın konuşulduğu bir döneme girildi.

Bugün geldiğimiz noktada, 23 yıl önce verilen o sözlerin tam tersi bir tabloyla karşı karşıyayız. "Yoksulluğu bitireceğiz" denilen bir ülkede, yoksulluk artık neredeyse her hanenin misafiri olmuş durumda. 18 milyon vatandaş sosyal yardımlara muhtaç hale gelmişse, bu tabloyu başarı olarak sunmak hangi aklın ürünüdür Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Vakfı'nın bir ildeki müdürünün "Geçen yıl 14 bin aileye yardım yaptık, bu yıl 20 bine çıktık" diye övünmesi, aslında ülkenin nasıl fakirleştiğinin açık ilanıdır. Çünkü ya geçen yıl hakkı olan aileye yardım edilmemiştir ya da o ilde bir yılda 6 bin aile daha yoksullaştırılmıştır. Bu, bir başarı değil, bir acziyet göstergesidir.

Vergiler, cezalar, harçlar fırtına gibi artarken; emekli, asgari ücretli, engelli vatandaş geçim derdinde boğuluyor. Pazarda file boş, mutfakta tencere nahoş. Artık vatandaş "Yeter!" demeye başladı. Belki de bu feryat, erken seçimin fitilini ateşleyecek. Çünkü milletin sabrı tükendi, umudu da tükenmek üzere. Onurlu bir toplumun övünç vesilesi yardım kuyrukları değil, alnının teriyle kazandığı helal lokması olmalıdır.

Cumhur İttifakı'nın ortakları, ortaya çıkan bu olumsuz tabloya rağmen iç politikada prestij kaybı yaşamamak için "Bizde görüş ayrılığı yok, biz sımsıkı beraberiz" diyerek edebi bir üslupla, hamaset dolu söylemlerini sürdürmekteler. Oysa millet artık bu söylemlerin ezberden ibaret olduğunu, sahadaki gerçeklerle bağdaşmadığını çok iyi görüyor. Cumhur İttifakı'nın küçük ortağı, her fırsatta alışageldiğimiz yüksek perdeden hitaplarla "terörsüz Türkiye" idealinden bahsediyor; elbette bu söylem, bu ülkenin birlik, beraberlik ve üniter yapısı açısından kimsenin itiraz edemeyeceği bir hedef. Ancak mesele sadece "terörle mücadele" söyleminde değil, bu söylemin içini nasıl doldurduğunuzda gizlidir. Çünkü millet, hak, hukuk ve adalet terazisinin bir tarafa ağır bastığı bir yönetim anlayışını kabullenmez. Bugün vatandaş, adaletin güçlüden yana değil, haklıdan yana tecelli etmesini istiyor. Bir tarafta Suriye'deki gelişmelere karşı "terörle mücadele ediyoruz" denilirken, diğer tarafta oradaki yeni oluşumların ülkemizin güvenliği açısından ne tür tehditler barındırdığına dair ciddi kaygılar var. Zira Suriye'de oluşturulmak istenen yapının "terörü önleme" değil, ileride Türkiye'nin başını ağrıtabilecek yeni bir denklem kurma amacı taşıdığına dair emareler giderek artıyor. Üstelik Amerika'nın Ankara büyükelçisi adeta Ortadoğu'nun yeni mimarı gibi davranarak Türkiye'ye bazı politikaları dikte etme hevesleri, milletin vicdanında büyük bir rahatsızlık uyandırıyor. Bu tablo karşısında Cumhur İttifakı'nın ortakları, sadece söylemde değil, eylemde de milletin hakkını, hukukunu, devletin onurunu korumakla mükelleftir. Çünkü artık toplum, hamaset dolu nutuklara değil, sahada neticeye, icraatta tutarlılığa, dış politikada dik duruşa bakıyor. Bugün milletin beklediği şey; "birlik beraberlik" sözünün sadece miting meydanlarında değil, adaletin kapısında, ekonominin çarkında, diplomasinin masasında da karşılık bulmasıdır, vesselam…