Son zamanlarda bazı sendika ve konfederasyonların "memurdan yana" görünen açıklamalarına bakıp da kimse aldanmasın. Bu tür manevralar, yıllardır aşina olduğumuz klasik "gaz alma" operasyonlarından başka bir şey değildir. Geçmişte de sarı sendikacılık yapanlar vardı. İşçinin hakkını koruyor gibi görünüp patronla yan yana poz vermekten geri durmayanlar... Hatta bugün de aynı tablo memurun karşısında görünüyor.
O gün işçiye, memura daha önce hiç görülmemiş oranda zam veren Başbakan'a bir teşekkür bile etmeyen sendikalar, konfederasyonlar, üstelik de hükümeti devirmek için Batı Çalışma Grubu'na katılmışlardı. Kimin işçiden, memurdan kimin de işverenden yana olduğu gün gibi ortada. Ama mesele sadece ekonomi değil. Mesele, vicdan!
Adalet terazisi bozuk bir düzende, kimin haklı kimin suçlu olduğu neye göre ölçülür
Bir yanda 3 dilim baklava çaldı diye 6 yıl hapis yiyen çocuk, diğer yanda trilyonları cebe indirip arkasına bile bakmadan yoluna devam edenler… Ortada bir adalet var ama kantarı kırılmış. Terazi şaşmış, mahkeme salonları değil, çıkar ilişkileri karar veriyor kimin suçlu, kimin masum olduğuna.
İşte tam bu noktada, bir tür engellilik daha girmiş hayatımıza: Vicdan engelliliği…
"Altın tahta otursa da,
Halktan uzaktaysa,
Vicdanı da körse bir insanın,
Adalet gelmez bu vatana."
Bakın, Aydın'da bir belediye başkanı partisini değiştirip iktidar safına geçti. Ne mi oldu Bir zamanlar hakkında açılan yolsuzluk dosyalarının sessizce rafa kaldırıldığı söylenmekte. Evet, siyasi menfaat için yapılan transferlere artık "futbolcu gibi" bakılıyor. Lakin bu transferlerin faturası millete kesiliyor.
Sadece Aydın değil, koltuğunu kaybetmemek adına, üç günlük dünya menfaati için siyasi kimliğini satan belediye başkanı, milletvekili kim olursa olsun bu milletin iradesine ihanet etmiştir.