Tatil anlayışımız üzerine

En yaygın ve bilinen anlamıyla "işlere ara verip dinlenme faaliyetine geçmek" olarak ifade edebileceğimiz "tatil"le ilgili elbette farklı anlayış ve yaklaşımlar vardır ve olacaktır.Tatil, kimilerine göre 'tatil merkezleri'ne gidip imkânlar ölçüsünde güzel vakit geçirmek, kimilerine göre hem sıla-i rahim hem de dinlenme maksadıyla memleket havası solumak, belki kimilerine göre bir süre yalnız kalıp 'kafayı dinlemek', kimilerine göre yeni yerler keşfetmek amacıyla yollara düşmek, kimilerine göre gezi-gözlem-tefekkür maksatlı seyahate çıkmak vs. olabilir. Aslında hepsinin de ortak noktası, uzun süre devam eden meşgalelere bir müddet ara verip başka şeylerle meşgul olarak, sâir zamanlarda yapmaya fırsat bulunamayan faaliyetleri yapmak, böylelikle 'dinlenme'yi de gerçekleştirmek. Buradaki mühim nokta, tatilin insan fıtratına aykırı olmayacak tarzda şekillenmesi, meşru dairede keyfe kâfi gelecek zevk ve lezzetleri aşmaması, aslî vazifeleri 'tatile uğratmaması' gibi hususlar olsa gerek. Elbette istirahate, hem biyolojik anlamda hem de zihnî ve psikolojik olarak muhtaç olan varlıklarız. İnsan böylelikle enerjisini tazeler ve çalışmak için yeni bir şevk elde eder. Bu, yapılan işin verimliliğini de arttırır. Aslında bu anlamda tatil; 'çok önemli ve kaliteli bir zaman dilimi'dir de. Mesela şu satırlara bir bakalım: "Kaylûledir ki, bu uyku sünnet-i seniyyedir. Duhâ vaktinden, öğleden biraz sonraya kadardır. Bu uyku, gece kıyamına sebebiyet verdiği için sünnet olmakla beraber, Ceziretü'l-Arabda, vaktü'z-zuhr öğle vakti denilen şiddet-i hararet zamanında bir tatil-i eşgal işlere ara vermek, âdet-i kavmiye ve muhitiye olduğundan, o sünnet-i seniyyeyi daha ziyade kuvvetlendirmiştir..." Burada 'kaylule uykusu' anlatılırken, bu maksatla kısa bir 'öğle tatili' yapmanın aslında sünnet-i seniyye olduğu da ifade edilmiş oluyor. Aynı bahiste, sıcağın şiddetlendiği bir zamanda meşgalelere yarım saat de olsa ara vererek kaylule uykusuna yatmanın,