Çıkarcı Zihniyet

Hz. Ömer'e (R.A.) atfen şöyle bir hatırası nakledilir: İslam ile şereflendikten sonra, "cahiliye" şeklinde genel bir kavramlaştırmayla ifade edilen, Müslüman olmadan önceki hayatında iki durumu şaşkınlıkla değerlendirir. Bu durumlardan birini acıyla, derin bir vicdan sızısıyla hatırladığını, diğerini hatırladığında, tarifsiz bir gülünçlük duygusuna kapıldığını belirtir. Acı veren durum, geleneksel anlayışın doğal bir sonucu olarak kız çocuklarının diri diri gömülmeleridir. İslam öncesi zihniyetin, eş deyişle, "cahiliye" kültürünün erkek çocuğa sahip olmanın soyluluğun ve toplumsal itibarın bir göstergesi olarak kabul edilmesiydi. Belki de soyun erkekten yürütülmesi anlayışı burada önemli ve belirleyici bir etkendi. Kız çocuğunun doğumu adeta uğursuzluk, kız çocuğuna sahip olmak, bir anlamda telafi edilemez bir onur ya da erdem eksikliği gibi anlaşılmaktaydı. Ortadan kaldırılması uğursuzluktan kurtuluş, eksik olan erdemin giderilip mükemmelleştirilmesi demekti. Diri diri toprağa gömülen bir insan ya da bir canlı değil, uzaklaştırılması gereken kötücül bir nesne hükmündeydi. pushfn('ads'); Hz. Ömer'in gülünç, saçma ya da acınası bir davranış olarak değerlendirdiği durum ise, inançla ilgiliydi. Gerçekten, cahiliye kültüründe yolculuğa çıkılacağı gibi hallerde, karşılaşılacak her türlü beladan, kazadan, aksiliklerden korunmak için, ailenin ya da kabilenin simge olarak kabul edip tapındığı putun yenilecek maddeden bir benzerini yapmak ve yol azığı olarak yanına almak bir gelenekti. İhtiyaç duyulduğunda, acıkıldığında, koruyuculuğuna inanılan putun benzeri madde yenilirdi. Yani kutsal kabul edilen bir anda kutsallığından sıyrılıp olağan bir ihtiyacın nesnesine dönüşmüş oluyordu. Bu iki örneğin değerlendirilmesi sonucunda, aynı insanın kişiliğinde tezahür eden değişimin mahiyetini açıklamak için dayanılan ilkenin o kişiliği nasıl dönüştürdüğünü dikkate almak gerekir. İslam öncesi kültürün, insanın kişiliği ve dolayısıyla oluşturduğu zihniyeti, dıştan baskılanan bir nitelik taşıdığı için, gerçekte insanın kişiliğinin özünün bir yansıması değildi. Bu kültürün istemlerine, şartlarına, kendince oluşturduğu kurallarına riayet ediyor gözükmesine rağmen, bütün kişiliğiyle, benliğiyle ve ruhuyla buna katılmıyordu. Çünkü kız çocuklarının diri diri gömülmesi, benliğin ya da ruhun derinliklerinde tam bir kabul görmüyor olmalıydı. Açıklanamamış ya da