Vasal

Birleşmiş Milletler'in Genel Kurulu çerçevesinde yapılan toplantılar ve görüşmeler, artık kendini bilmezlik sınırını da aşan ABD'nin başındaki kişinin gösterimine dönüşmüştü. Bu durum, ABD'nin insan ve düşünce temelinde ne kertede yetersiz ve sınırlı bir zihin yapısına sahip olduğu sorunuyla ilişkili görülebilir. Güç ve siyasetiyle, özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında, aynı zamanda ideolojik kutuplaşmanın doğurduğu merakla, Batı uygarlığına yeni bir açılım ve katkı sağlayabileceği sanısı ona dikkatleri çekmişti. Ne var ki, Güney Amerika ülkeleriyle Afrika, Ortadoğu ve Uzak Doğu ülkelerinde yaptığı karışıklıklar, çatışmalar ve savaşlar, Amerikan zihniyetinin gayri insani niteliğini ortaya koymuştu. Vietnam, yakın zamanlarda Afganistan hezimetleri, salt güç ve zengin olmanın, insani değerleri içselleştirmiş anlamına gelmediğini ayrıca gösterdi. İngiliz siyaseti ve hilekârlığının tevarüs alındığı izlenimi, acımasız, çıkarcı, her türlü insani duyarlıktan yoksun bir şekilde uygulanması, gerçek ruh dünyasının ne ölçüde "çorak ülke" olduğunun anlaşılmasını sağladı.

Böyleyken ABD'nin başındaki kişi, nerdeyse gücünü ve siyasetini gösterebileceği tek alan haline gelmiş bulunan Ortadoğu'nun sefih ve düşük yönetimlerini kullanarak güç devşirmeye çalışmaktadır. Sömürge kaynakları iyice daralmış Avrupalı yönetimleri, her ne kadar gücü karşısında onu onaylar gözükseler de, yine de bir noktadan sonra kültürel yetersizliğini yüzüne vurarak kabul etmediklerini, daha doğrusu edemediklerini gösteriyorlar.

Ortadoğu yöneticileriyle yapılan özel toplantıdaki oturuş düzeni, adeta Ortaçağ'da uygulanmış bulunan ve "feodal sistem" olarak adlandırılan yapıyı çağrıştırdı. Feodal sistemin oluşu "manor", senyör (seigneur) ve vasal (vassal) olgularına dayanmaktaydı. Senyör, toprakların, dolayısıyla ülkenin ve onun üzerinde yaşayanların adeta mutlak hâkimi konumunda tasavvur edildiği için, bütün zenginlikler, yetkiler, ödüllendirme ve cezalandırma yetkileri de dahil olmak üzere ona aitti. Vasal denilen kişi de onun görevlendirdiği ve kendi adına kullanmak üzere yetkilerini temsilen kullanabilirdi. Elbette bu ilişkinin dayandığı bir hukuki kural da vardı ve o "commendatio" idi. Bu ilişki, senyöre vasalı korumak, onun güvenliğini sağlamak gibi birtakım görevler yüklüyordu. Buna karşı vasal da senyöre yardımcı olmak, yönetim işlerinde danışmanlık etmek, yol göstermek gibi yükümlülükler üstleniyordu. İki tarafın ortak yükümlülükleri de birbirlerine duygudaşlık, saygı ve güven içinde olmalarıydı. Aralarındaki ilişkinin amacı, belli bir toprak parçası, yani ülke üzerinde, düzenin sağlanması yanında, asıl olarak senyörün hakimiyetinin korunması ve sürdürülmesidir.