Kurum ve amacı

Kavram gibi, kurum terimi de düşüncenin, sanatın, bilimin, daha genel anlamda kültürün ve uygarlığın işaret taşları ya da temel sütunları mesabesindedir. İnsan düşünme yetisini, eylem haline getirerek somutlaştırırken kelimelere başvurur. Kelime ses, mimik, davranış şeklinde örtük bir tarzda olabileceği gibi, yazı, çizgi, renk, biçim haline de dönüşebilir. Ancak kelime, birtakım farklılıkları, değişiklikleri vb. tam olarak ifade edemeyebileceği için, "kavram" haline getirilmesi gerekmektedir. Çünkü düşüncenin, duygunun kavram haline getirilmesi, bir yandan farklılıkları, değişiklikleri gösterirken, diğer yandan ortak duyarlık, düşünce ve görüşlerin belirlenmesi, seçilmesi imkânını verir. En önemlisi de duyarlığın, düşüncenin sistemli bir bütünlüğe kavuşturulmasını sağlar. Kavramlar sayesinde, önceki, geçmiş duyarlıkları, düşünceleri, birikimleri, verimleri ve değerleri iktisap eder, kazanır, içselleştirir ve özümleriz. Bu bakımdan kavramların korunması, kazanılması, özümlenmesi kadar, yeni, farklı ve değişik kavramlar üretilmesi de başlı başına önem taşırlar.

Kurumları da bu açıdan anlamak, kavramak, yorumlamak ve değerlendirmek gerekiyor. Kavramlar ve kurumlar yenilenemiyorsa, farklılaşamıyorsa, hatta gerektiği halde yenilenip değiştirilemiyorsa, konuların ve sorunların anlaşılıp çözümlenmesi de çoğunlukla mümkün olamamaktadır. Giderek kendileri birer soruna, engele, kimi zaman da tuzağa dönüşebilmektedir.

Bu açıdan bireysel ve toplumsal hayata, karşılaşılan ve yaşanan olaylara, sorunlara bakıldığında kurum anlayış ve kavrayışının, açık veya örtük bir şekilde, ya farkında olunmadığı veya bilgi yetersizliği içinde olunduğu ya da yanıltıcı ve saptırıcı bir niyet taşındığı görülmektedir. Özellikle bunun genel ve ortak kurumlar temelinde tezahür etmesi, ortaya konulması dikkat çekici olma yanında, asgari iyi niyete bile uygun gözükmemesi vahim ve düşündürücüdür.

Basit ve somut bir örnek olarak devlet kurumu üzerinde irdelemede bulunulabilir. Devlet kurumu üzerine ileri sürülmüş felsefi, fikri ve bilimsel kuramlar ve görüşler, devletin varlığı, amacı ve işlevi konusunda yeterince tartışmışlardır ve bu türden tartışmaların gerekliliği konusunda da uzlaşma sağlanmıştır. Sonuçta devletin bir "kurum" olduğu genel görüşünden rahatlıkla söz edilebilir. Devletin amacını belirlemek için öncelikle onun işlevine bakarak belirgin bir ilke üzerinde anlaşmaya varılması daima mümkündür. Genel olarak devletin amacının "adalet" olması gerektiği hususunda görüşlerin birleştiği söylenebilir. Ancak adaletten ne anlaşılması gerektiği, bunun gerçekleşmesinde hangi olguların, imkânların, yetkilerin ve sorumlulukların bulunması gereği tartışmaya açık durmaktadır. Çünkü "adalet" bir ilke olduğu kadar, bu ilkeyi kavrayış uygulayış biçimleri de önemlidir. Sözgelimi bir Romalı hukukçu Ulpianus'a göre adalet, "herkese hakkını vermektir". Ne var ki, hakkı nasıl tanımlayalım ki, adaletin gerçekleşmesinde belirleyici bir ilke veya kural olabilsin