Birlikte yaşamak

Yeryüzünde, dünyada, belirlenmiş bir toprak parçası üzerinde tek başımıza yaşadığımızı hayal veya tasavvur edelim ya da varsayalım. Nitekim farklı dönemlerde bazı sanatçılar, düşünürler, bilim adamları, çeşitli nedenler temelinde tek bir insanın bir adada yalnız başına yaşama mücadelesini konu edinerek anlatmaya çalışmışlardır. Böyle bir hayal kurmaya veya tasarlamaya gerek duyulması, imgelem ya da tahayyül yetisinin bir dışa vurumu olmakla birlikte, insanın yaşadığı gerçekliğe bir itirazı, bir yadsıması, bir seçenek önerisi olarak da değerlendirilebilir.

Hangi nedenlere dayanılsa da, nasıl farklı tanımlar, açıklamalar, yorumlar ve değerlendirmeler yapılsa da, basit, açık, aynı zamanda zorunlu bir nedenin yadsınması mümkün olmamıştır. O da, insan bireyinin, bir başka insana, insanlara ihtiyaç duymasıdır. Bu ihtiyaç, öncelikle ve özellikle yaşamasını sağlama ve sürdürme zorunluluğu olarak kendini göstermektedir. Bir an için sofraya konulan kuru ekmeğin oraya geliş aşamalarını düşününüz. Sözgelimi, birisi toprağı sürüp tohumu atacak, zamanı gelince toplayacak, bir başkası elde edileni işleyecek, yani öğütecek, bir diğeri pişirecek, biri de ulaşabileceğiniz bir yere getirecek. Bütün bu aşamaların belli işleri, emekleri, deneyimleri, bilgileri düzenlemeyi kapsadığını göz önüne getirelim.

En basit, ama zorunlu ihtiyacını karşılayıp gidermek için insanın bir başkasının yardımına bağlı olduğu açıktır. İşte bu durumu göz önüne alarak, toplum denilen bir başka olgu, varlık ortaya çıkmaktadır.

Toplum, birbirine benzeyen insan bireyinden oluşmaktadır, ama her bir bireyin doğası, yani fıtratı, mizacı, yeteneği, kişiliği, ihtiyacı, duygusu, düşüncesi, yaşama tarzı, isteği, beklentisi, özlemi farklı ve çeşitlidir. Birtakım konularda ortak ilkeleri, değerleri paylaşsalar bile, bunları anlayışları, kavrayışları, yorumlayışları, değerlendirişleri ayrı nitelikler taşıyabilmektedir.

Daha fazla ayrıntıya girmeden, toplum olmanın zorunlu gereklerinden biri olan ve siyaset olarak tanımlanan etkinlik üzerinde, kısaca durulabilir. Genel anlamının bir göstergesi olarak siyaset etkinliği ya da olgusunun kurucu iki ögesinden söz edilebilir. Bunların birisi yönetme etkinliği, diğeri yönetilme etkinliğidir. İlk bakışta, yönetme etkinliği öncelikli ve belirleyici bir nitelikte görünmektedir. Çünkü yönetme etkinliği kendine özgü bir takım yetkileri, hakları, dolayısıyla bir gücü (iktidarı) içermektedir. Bu yüzden yönetme hakkını, yetkisini ve gücünü kullanmak konumunda bulunanın, yönetilme konumunda bulunanı, kendi iradesine, isteğine, beklentisine, özlemine vb. göre biçimlendirmesi, düzenlemesi, yönlendirmesi vb. olağan görülmekte, hatta böyle olması beklenmektedir.