Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti

"Zevkin tekrarına düşkünlükle ulaşılan biyopsikososyal bir bozukluk." Modern dünyanın genel geçer bağımlılık tanımı böyle. Modern dünyanın bu tanımda gözümüzden kaçırdığı şey ise, günümüzde zevke erişimin ve zevk çeşitliliğinin insanlık tarihinin en yüksek düzeyine bizatihi modern dünya eliyle ulaşılmış olması. Aptal yeni dünyada "ne pahasına olursa olsun iyi hissetmek" her türden insani ödevimizin önüne koyulduğu için her türden bağımlılık da arşıâlâya çıkmış durumda. Ülkemiz de bundan beri değil. "Ne pahasına olursa olsun iyi hissetmek" bir insani ödev olamaz. Hatta "iyi hissetmek" bile bir insani ödev olamaz. Fakat insanın düşen-kalkan, başaran-başaramayan, mutlu-mutsuz dengesinde yaşayıp gitmesi gerektiğine inanılan bir dünya olsaydı burası bunca ekonomik büyüklük nasıl elde edilecek, kapitalizmin tanrıları bizi nasıl ele geçirecekti değil mi Evet, öyle inanıyorum. Bugün dünyada ve ülkemizdeki bağımlılıkların en büyük sorumlusunun hiperinden turbosuna, yavaşından hızlısına "kazanmak" dışında bir kutsalı olmayan kapitalist düzenek olduğunu düşünüyorum. İnsanı zayıf, daha da zayıf bir varlık haline getirerek yapıyor bunu. Şunu açıkça ifade etmek lazım: İnsan, dünyaya karşı direncini kapitalizm eliyle kaybetmiştir. Bugün Türkiye'deki bağımlılıkların en ciddileri madde bağımlılıkları elbette. En tehlikelisi de uyuşturucu bağımlılığı. Uyuşturucu, yakaladığı çeşitlilikle hiç olmadığı kadar revaçta ve işin adını açıkça koymak gerekirse kendisiyle mücadele edilebilen bir gerçeklik de değil artık. Satıcısını yakalayıp bağımlısını rehabilite etmekle olmuyor çünkü. Umutsuz alt sınıflara, prekeryaya, varoşa, mülteciye met; iyi hissetmek isteyen cesaretsiz orta sınıflara esrar ve türevleri; güvensiz beyaz yakalılara, zengin üst sınıflara kokain; eğlence ve seks odaklı gençlere ex; tıp sektörü çalışanlarına çekmeceden ulaşılabilir legal uyuşturucular; dersinden geçmek isteyen çalışkanlara ritalin ve türevleri derken iş iyice çığırından çıkmış durumda. Neredeyse "sınıfsal bir zevkler alanı"na dönüşmüş durumda uyuşturucu Türkiye'de. Dahası henüz uyuşturucu olmamalarına rağmen neticede bağımlı olunursa "ikame uyuşturucu" yerine geçen ağrı kesiciler, antidepresanlar, psikosomatikler ve diğerleri; yani ilaç bağımlılığı.Mücadele çok zor evet ama bütünüyle imkânsız mı, bundan emin değilim. Ancak şunu biliyorum: Türkiye de tıpkı diğer dünya ülkeleri gibi uyuşturucu ile mücadelede "kendisine önerilen dikkat sınırı"nı ihlal etmeden sürdürüyor hikâyeyi. Yani, 80'lerden beri dünyada cari olan "uyuşturucu ile bir miktar mücadele" konseptine teslim olmuş durumda. Rakamlara odaklı bir mücadele biçimi bu. Uyuşturucu ile mücadelede dikkat ve kaynak artırılsa daha iyi sonuçlar elbette alınır ama bu uzun yola dünyada hiçbir ülke girmediği gibi Türkiye de girmiyor. Alkol bağımlılığının toplumu ilgilendiren en önemli tehlikesi "alkol ile şiddet" arasındaki asla inkâr edilemeyen çok net bağlantı. Fakat ne yazık ki alkol kullanımı memlekette neredeyse "ideolojik" bir şey haline getirildiği için alkol bağımlılığıyla mücadele konusunda bir toplumsal uzlaşı alanı sağlanabilmiş değil. Sevgilisini hastanelik eden fenomen güya özür dilemek için "kafam çok güzeldi" diyebiliyor ve bu belirgin bir sessizlikle karşılanıyor ülkede. Uyuşturucu ve alkol bağımlılığını bir arada düşünerek söyleyebiliriz ki sosyal çürümenin başat aktörü, iki bağımlılık da. Toplumsallığın da iki büyük düşmanı. Alışveriş bağımlılığı, oyun bağımlılığı, ekran bağımlılığı gibi yeni nesil bağımlılıkların yol açtığı toplumsal hasarlar da yadsınacak gibi değil elbette. Evlilikleri bitiren, ilişkileri yüzeyselleştiren, insanları birbirinden ışık hızıyla uzaklaştıran, çocukları ebeveynlerinden koparan bağımlılıklar bunlar. Üstelik Türkiye'de henüz bu bağımlılıklarla mücadelenin tüm prosesleri tanımlanmış bile değil. Dahası bu bağımlılıklarla mücadele edebilmek ne uyuşturucu bağımlılığıyla mücadele kadar dolambaçlı ne de alkol bağımlılığı kadar ideolojik. İlgililerin ilgi, dikkat ve kaynak artırımı ile mücadele edilebilir