Çok uzun zamandır beklettiğim bir yazı bu. Bugün gündemde yine fırsat yok aslında ama yazmam lazım artık çünkü mesele sevgili Ramazan Bingöl abinin yazıp çizdikleriyle epeyce gündem oldu. Bu gündemi kaybetmeyeyim.
Bugün konum AVM, dinlenme tesisi, yol üzeri işletmeler, benzinlikler, oteller, kamu kurumları ve benzeri kamusal alanlardaki mescitler.
Öncelikle yukarıda saydığım alanlarda yer alan yüz mescide gittiysem ancak beşini "başarılı" bulduğumu belirtmek isterim. Yolda, otelde, kamu kurumunda namaz kılmak neredeyse bir "zorluklar parkurunu tamamlamak" gibi benim açımdan. Survivor ağzını kırayım.
Bir kere bu mescitlerde abdesthaneler kesinlikle hayatında bir kez bile abdest almamış mimarlar tarafından yapılmış olmalı. Ayağınızı yıkarken su 80 santimden falan akınca aldığınız şey abdest değil duş oluyor genellikle. Islak zemin yönetimi tam felaket, kağıt havlu bulmak ise mucize değilse bile en hafifinden keramet sayılabilir.
Mescitlerin yerleşimi ise bir başka konu. AVM'lerde en uzak noktada, en dolambaçlı yerde oluyorlar hep. Dinlenme tesislerinde genellikle çamurlu bir yoldan yürüyüp ulaşıyorsunuz. Kışın sıcağına, yazın serinine rastlamanın zaten imkanı yok. Kamu kurumlarında da genellikle kıbleniz server cihazlarına, doğalgaz aparatlarına falan bakıyor. "Depo-mescit" diyorum ben artık oralara. Benzinliklerdeyse şanslı iseniz pompacı abi size motor yağlarının falan olduğu bir odaya karton ya da seccade seriyor.
Gelelim temizliğe. En son 1978 yılında silinmiş gibi duran halıların üzerinde, kıyafetime, alnıma sıvaşan kirlilik hissiyle o kadar çok namaz kıldım ki… AVM'nin ıslak zeminine tüy düşse temizlik arabasıyla olay mahalline koşan kapitalizm, "mescit halılarını da arada bir temizlesek" cümlesini hiç getirmiyor aklına. Çoğunda kıbleyi siz bulmak zorunda kalıyorsunuz çünkü bir iz ya da işaret yok.
Ya küçüklükleri ve alan yönetimleri 4 kişi cemaat yapamayacağınız yerlerin "mescit" diye anıldığını da gördüm, kıblesi doğrudan kapıya bakan mescitler de gördüm, imamın öne geçemediği, cemaatle secdeyi aynı hizaya yapmak zorunda kaldığı darlıkta mescitler de gördüm.
Ben bir erkek olarak bütün bunları görüyor ve yaşıyorsam kadın mescitlerinin durumunu hayal bile edemiyorum doğrusu.
Her uğradığımda bir, üç, on kişi bu mescitlerde namaz kılıyor olmasa derim ki "Yahu, çok az kullanılan yerler buralar. Normal yani." Ancak Türkiye'de namaz kılma oranları yüksek ve bu namaz dediğin günde beş vakit hani. Dolayısıyla vızır vızır bir "namaz kılma işlemi" oluyor mescitlerde.
Geleyim derdime. Eskiden beri OPET'in, şimdilerde Petrol Ofisi'nin tuvaletlerde başardığı "temizlik ve kalite standardı" niçin mescitlerde yakalanamıyor Dahası OPET'lerde ya da diğer benzinliklerde mescit niçin yok genellikle
Bunun ilk nedeni namaz kılma işinde para olmaması. "Namaz kılıyor gibi yapma" işinde bir miktar para ve güç var. Bazı taklacılar, bazı sinyalciler bunu pek iyi başarıyorlar ama namaz kılmanın kendisinde para yok. AVM ya da benzinlik için bir artı değer üretmiyor namaz kılma işi. Dolayısıyla mescitler en köşede, en ihmal edilebilir yapı parçaları olarak görülüyor.