Geçtik beş artı biri, stereo bile değil artık
Leman dergisinin sokak köpekleri tartışmaları bağlamında yayımladığı "Patili Devrim" kapağı, uzun süredir üzerinde düşündüğüm bir konuyu dağınık da olsa yazma şansı verdi bana. Uzun süredir meclislerde mahfillerde önemli bir konu olarak konuşulan "kaht-ı rical, adam yokluğu, insan kalitesinin yetersizliği" başlıkları bence bizatihi insanla değil, dünyanın ve Türkiye'nin atmosferiyle ilgili. Basitçe örneklendirmek isterim şu kaht-ı rical işini. AK Partili yöneticilerle konuştuğumda duyduğum şey şu: "Adam yok adam. Müthiş bir insan kaynağı yetersizliği yaşıyoruz." Her fraksiyondan ülkücülerle konuştuğumda duyduğum şey şu: "Yahu elimizde biraz daha nitelikli bir insan kaynağı olsa var ya" Marksist arkadaşlarımla konuştuğumda duyduğum şey şu: "Yahu bu işler kimlere kaldı. Teori bilmez, pratik bilmez adamlar baş oldu." İslamcı kardeşlerimle konuştuğumda duyduğum şey şu: "Abicim, meseleyi bilen adamımız kalmadı. Meseleyi bilen adamlarımız olsa 90'lardaki havayı bir yakalasak olacak aslında." Bütün bu samimi itirafların ortaklaştığı gerçek "insan yokluğu, irtifa kaybı, insani kalite yoksunluğu" başlıklarıyla izah edilebilir ama bu izah çok ama çok yanlış bir noktaya götürür bizi. Asıl problem, Türkiye'yi içine alan küresel atmosferde düğümlü çünkü. Biraz daha dağıtayım meseleyi. İşçi haklarıyla, gelir adaletsizliğiyle, mülteci haklarıyla asıl bugün uğraşması gereken Marksist düşünce geleneği LGBT, öğretilmiş çevre duyarlılığı ve sokak hayvanları mücadelesini Marksizm sanma derdine duçar olmuş durumda. Türklerin politik birliği, İslam ile Türklüğün meczedilmesi, Sünni siyasal aklın Türkler açısından imkânı gibi başlıkları asıl bugün açması gereken Ülkücü-milliyetçi düşünce geleneği mültecilere ve İslam'a düşmanlık üretecek savrulmalar yaşıyor. İslam dünyasının ortaklaşa hareket etmesinin yolları, mazlumların mazlumluğunun giderilmesi, sosyal adalet, açık düşünsel tartışmalar gibi konularla asıl bugün uğraşması gereken İslamcı düşünce geleneği politik iktidara yanlama, STK'cılık oynama ve adam devşirme sektörüne kapılmış durumda. AK Partiyi hiç zikretmeyeyim bile de kimseyi boşuna kızdırmayayım. 22 yıllık iktidar tecrübesinin geldiği nokta "siyaseten ne söylediğini bilmediğimiz, ne söyleyeceğini de kestiremediğimiz bir eklektik şebeke"ye dönüştü çoktan. Ve görünen o ki bu sarmaldan çıkış da yok artık. Şurası önemli. Büyük okumalar devri de, büyük adamlar devri de kapanmış görünüyor. Dünyayı "mono" bir yaklaşımla dizayn eden küresel kültür endüstrisi, çoğunlukla duyarlılık yönetimi yaparak, bazen de doğrudan sosyoekonomik yahut politik müdahalelerle dünyadaki hemen herkesi, hemen her aklı birbirine benzetmeyi başardı. Turbosundan vahşisine her çeşidiyle azgın kapitalizmin askeri halinde herkes. Çin'de de böyle durum, Rusya'da