Bu yazıyı iki yılda bir mecburen yazıyorum

Bildiniz. Mesele yine İslamcılık. Hani şu hakkında "ağzı olanın konuştuğu", bilumum sağcıyı, muhafazakarı, devletçiyi falan İslamcı sayan cahil cühelanın "nokta atışı tespit" diyerek diğer cahil cühela eliyle alkışlandığı, körlerin fili tarifinden bile berbat tariflerle karnımıza ağrıların girdiği İslamcılık. Yahu öyle bir hale geldi ki mesele, bırakınız AK Parti'yi bir yana, Süleymancıları bile İslamcı sayan ve alkışlayan var yahu. Valla açık söyleyeyim. Yerlisiydi, millisiydi, şarjlısıydı, pillisiydi bilmem. İslamcılık, tarihi de, tarifi de çok açık, çok berrak bir politikideolojik yönelim olarak iki yüz yaşını devirmiş durumda ve bu uzun sayılabilecek tarihin hiçbir döneminde "tanımlanırken" son yıllarda Türkiye'de maruz kaldığı zulme maruz kalmadı. Evet, Türkiye'deki seküler-Kamalistlerin, ırkçı pisliklerin, hatta muhafazakarların yanında Graham Fuller denen nesebi gayrı sahih herifin bile daha tutarlı bir "İslamcılık" tanımı var. O halde, ortalama iki yılda bir yaptığımı yapıp "İslamcılığa giriş 101 dersimize hoş geldiniz" diyorum. Kursiyer arkadaşlara başarılar. Efendiler. Bir kere İslamcılık, İslam dünyasının son mihveri Osmanlı'nın zayıflaması ve kolonyalist Batı tecrübesinin dünyayı çevrelemesi neticesinde "ne yapsak, nasıl yapsak" diyerek dünyanın farklı coğrafyalarındaki Müslüman aydınların ortaklaşa akıl yürütüp aşağısını yukarısını belirledikleri, biraz kırık dökük, biraz yarım yamalak bir defansa çekilme hamlesidir. Müslümanların üzerine çekirge sürüsü gibi üşüşen Batıyı önce durdurmanın, sonra Batı ile İslam dünyası arasında açılan makas farkını eşitlemenin, en sonunda da Batıyı yenmenin hesaplarını yapan bir politik hamle biçimidir. Bir politikideolojik yönelim olarak İslamcılığın şartı üçtür: 1.Dünya Müslümanlarının kendi kararlarını kendileri verebilecek şerefli ve izzetli insanlar olduğunu düşünen bir antiemperyalist çizgiye inanmak. Bu antiemperyalist çizginin içinde tüm sömürgeciler vardır. Öyle ABD'yi Rusya'dan, İngiltere'yi Çin'den ayırmaz İslamcılar. 2.Ortak pazar, ortak ordu, ortak para, ortak aksiyon, ortak kültürel hareketlenmeler de dahil olmak üzere tüm Müslümanların "düşman ve müstekbir Batı"ya karşı birlikte hareket edebilecekleri bir dünya hayali için çalışmak, gayret etmek, dayanışmak. 3.Küresel faiz sistemine ve küresel finans düzenine alternatif olacak şekilde faizsiz ve adaletli bir finansal düzenek kurmak için çabalamak. Dikkat isterim. Bu üç şartın herhangi birine inanmak birini İslamcı yapmaz. İslamcılık, her üç şarta da inanarak yola devam etmekle gerçekleşen bir yönelimdir. Yine dikkat isterim: İslamcılığın şartları arasında hadis inkarcısı olmak, tasavvuf erbabı olmak, tarihselci olmak, gelenekselci olmak, mealci olmak, Ehl-i Sünnetin savunucusu olmak gibi şartlar yoktur. Bu tercihler, İslamcılığın politik ajandası bakımından "önemsizdir." Yani şu: Erken dönem İslamcılığın kurucu babalarından biri saydığım Mevlana Halidi Bağdadi'nin tecdid ettiği Nakşi-Halidi tasavvuf erbabı da İslamcı olabilir, hadislerin naklini sorunlu bulan modernistler de. Kendilerine "Halidiyiz" diyenler de İslamcılık dairesinin dışında kalabilir, "bizden âlâ tarihselci yok" diyenler de. Dahasını da söyleyeceğim. Bir politikideolojik yönelim olarak İslamcılığın şartları arasında "aşırı dindarlık" dahi yoktur. Öyle olsaydı Namık Kemal'in yahut Necip Fazıl'ın İslamcılığını tartışmaya açmak zorunda kalırdık. Oysa ikisinin de İslamcılığı "sonuçları bakımından" tartışmasızdır. Buraya kadar okuduğunuzu anladıysanız bazı ekler yapmak isterim meseleye. Süleymancılar, FETÖ, irili ufaklı pek çok gelenekli ya da modern cemaat, Mustafa İslamoğlu, Cübbeli Ahmet, İhsan Eliaçık falan İslamcı değillerdir. Zaten her birine sorarsanız size ana akım İslamcılık tanımının çok dışında tuhaf bir İslamcılık tanımı yapıp İslamcı olmadıklarını beyan edeceklerdir. Evet, AK Parti, Türkiye nüfusuna yüzdesel oranları yüzde üç civarında