Arınma gecesi

Son iki aydır bu köşede "siyasi temsiliyet meselesi" ile ilgili birkaç yazı yazdım. Yaklaşanı gördüğümden değil, durumu az çok okumaktan kaynaklı idi bu yazılar. "Yaklaşanı gördüm" diyene de pek itibar etmemek gerekir ayrıca. Zira 2024 yerel seçimleri için "yaklaşanı görmek" kimse açısından pek olanaklı değildi. Bunun sebeplerini uzun uzun ve başka yazılarda konuşuruz. 31 Mart seçimlerinin bence en net sonucu -geçen yerel seçimlere göre tabii ki- Cumhur İttifakı'nın güçlü iki bileşeni AK Parti ve MHP'nin "kendi doğal seçmeninin temsilinde bir sorun" yaşadıklarıdır. Geçen seçime göre AK Parti 4,2 milyon, MHP de 1,1 milyon seçmen kaybetmiş görünüyor. 2019 yılından beri eklenen yeni seçmeni de bu rakamlara eklersek iki partinin seçmen kaybı 6 milyonun biraz üzerinde. Yani bu kitlenin seçime etkisi 10-12 düzeyinde. Bunun 3 milyonu Yeniden Refah'ta toplanmış görünüyor. Buna mukabil CHP, seçmenini temsilde çok zorlanan İYİ Parti'nin de, "tüm diğer" diyebileceğimiz partilerin de, bir miktar AK Parti ve MHP'nin de oylarını rahatlıkla almış. Tabii bunların üzerine bir de DEM'in "emanet oyları" var. Sonuçları bakımından 31 Mart tam bu aralıkta Türk siyasetine muazzam bir "arınma gecesi" fırsatı verdi bana kalırsa. İlk ve en önemli arınma fırsatını AK Parti'ye verdiğine şüphe yok. AK Parti, kendi "biz" evrenini yeniden tanımlayarak işe başlayabileceği bir fırsat buldu önünde. Bu yaşadığı "temsiliyet sorunu"nu masaya yatırabilir böylelikle. "Parti sözcüsü yahut İstanbul adayı eliyle gerçekleştirdiği Kemalizm'i yeniden keşfetme ve yaşatma" misyonundan vazgeçecek mi, vazgeçmeyecek mi" sorusu ilk soru olabilir bence. Algının haklılığı ya da haksızlığı bir yana toplumda oluşmuş kayırmacılık algısının üstesinden gelebilir mi, gelemez mi Söz konusu dünyadaki mazlumlar ve mağdurlar olduğunda durduğu o "doğru yeri" yeniden bulabilir mi bulamaz mı Tabii en önemlisi ekonomide işleri hızla düzeltebilir mi düzeltemez mi Dahasını da söyleyeyim. Yerel seçimde AK Parti'ye bu gerilemeyi armağan eden isim ve odaklardan hesap sorulur mu, sorulmaz mı Acanslar, troller, araştırma şirketleri, iletişimciler, parmak sallayıcılar ve elbette AK Parti'nin artık iyice "polit büro" diyebileceğimiz katmerlenmiş "odakları"na hesap sorulur mu, sorulmaz mı Misalen sadece "kendi işine geliyor" diye bütün gövdesini ortaya koyarak şehrin istemediği bir adayı herkese dayatan vekiline, bakanına, parti başkan yardımcısına vd. "ne yaptın sen yahu" denir mi Kelleler alınır, teşkilatlarda ve genel merkezde iyice kaşarlanmış insan kaynağında bir yenilenmeye gidilir mi Hadi dahasını da söyleyeyim. AK Parti'nin üzerine iyiden iyiye sinen "kamusal devlet dili" hızla "sivil siyaset dili"ne evrilir mi evrilmez mi Açık konuşmak gerekirse ben Reis'in balkon konuşmasında bu soruların cevaplarını buldum kendi adıma. Tayyip Erdoğan, muazzam bir "lider iletişimi" örneği ortaya koyarak hem başkanı olduğu ülkenin tüm fertlerini rahatlattı, hem de başkanı olduğu partiyi (aslında siyasi geleneği demek lazım) baştan aşağı arındıracağının sinyallerini verdi. Bir arınma fırsatını da CHP buldu kucağında 31 Mart seçimleriyle. Artık sadece "küskün ve kolay yönetilebilir" sekülerlerin değil, bambaşka kitlelerin -elbette yerel yönetim düzeyinde- temsiliyetini de üzerine aldı kazandığı pek çok şehirde. Bu noktada "CHP klasik ezberine mi dönecek yoksa çok daha merkezi bir siyasal hareket mi olacak" sorusu partinin genel siyasetteki yol haritasını da belirleyecek bir