Adam "Kudüs ittifakı" dedi, sen de çok üzüldün

Önce, Cihat Gökdemir'in tespitini alıntılayayım: "Kudüs ittifakı, Selçuklu ruhu. Öyle görünüyor ki genç Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı'nın mirasını da bagajına alıp Selçuklu'nun mirasına yürüyor. Osmanlı, bir Balkan devletiydi. Selçuklu ise bir Anadolu-Ortadoğu devleti. Bir tür Türk, Kürt, Arap ittifakı. Devlet, Selçuklu mirasına karar vermiş."

Bir de Yasin Taçar alıntısı yapayım: "Çok uluslu üniter devlet. Her ne olursa olsun aklınıza ilk bu gelsin. Ondan sonra her şey oturacak."

Recep Tayyip Erdoğan, geride bıraktığımız cumartesi günü sadece "manifest bir konuşma" yapmadı. Aslında uzun bir süredir memlekette olan biteni de izah etti bir çırpıda. Dahası, Türkiye'nin bundan sonraki yönünün ne olduğuna dair de çok net, çok berrak bir zihinsel harita koydu ortaya.

Kamalizm'in hepimize dayattığı "Kabımıza sığalım, atlayıp zıplamayalım, varlığımızı sürdürmek için dünya haritasının sağ ve aşağısı ile hiç ama hiç alakadar olmayalım" yaklaşımını yerle bir eden o zihinsel haritanın önerisi de "Kudüs ittifakı" oldu.

Aydın Ünal ve Ersin Çelik ile birlikte yaptığımız Siyaseten'de "Terörsüz Türkiye" yaklaşımının iç kamuoyuna yönelik bir şey olmadığının, bunu üzerimize doğru gelen bazı net durumlara karşı alınan bir tedbir olarak görmek gerektiğinin altını kaç kez çizdik hatırlamıyorum.

Terörsüz Türkiye, terör örgütüyle yapılan bir pazarlık değil, Türkiye için kaçınılmaz bir dış politika hedefi haline gelen "Kudüs ittifakı"nın temin edilmesi için ortaya konulan bir hedef.

"Türkiye'de İsrail'den terör ihalesi alabilecek herhangi bir yapı kalmadı" diyemeyiz henüz. Ancak görünen o ki devlet, bu ihaleye girebilecek en önemli yapılanmayı "teslim aldı."

Bu, burada bir dursun.

Arap, Kürt ve Türk'ün bir araya gelerek oluşturdukları eczanın doğal sonucu Selçuklu Devleti olmaktır. Yani, Kudüs merkezli olarak tüm Ortadoğu'yu güven ve emniyet içerisinde tutmaktır. Konuşmasında, Kamalizm'in oluşturduğu rezil parantezi kapattığını ilan eden Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti'nin yeni hedefini de ilan etmiştir.

Kamalistler elbette bu yaklaşımdan memnun kalmamışlardır. Onlara göre dünya haritasının sağı ve aşağısı ilgilenmeye, alakadar olmaya değmez zira İslam coğrafyası, bir takım az gelişmiş insanların yahut barbar toplulukların yaşadığı bir coğrafya bütünüdür.

Bu berbat ezberi nesillerdir tekrarlayan Kamalist zihin, Türkiye'nin ayakta ve bağımsız bir ülke olarak kalmasının, emperyalizme eklemlenmek dışında herhangi bir çaresinin olmadığını düşünürler. Mustafa Kamal'ın İngilizlerle -mecburen yahut gönüllü olarak fark etmez- yaptığı anlaşmayı sonsuza kadar sürdürmemiz gerektiğini savunurlar. Oysa bu, Türkiye'nin yok olmasından başkaca bir sonuç getirmez.