15 Temmuz ile hesaplaşma biçimleri
Türkiye'de 15 Temmuz öncesi süreçte, 17-25 sonrası yükselen tansiyon döneminde yani, Ankara'da bir arkadaşımla şu şakayı yapmaya bayılıyorduk: "Merak edilecek bir şey yok. Devlet cemaatin içine sızmayı başarmış." Şüphesiz bu şaka, o zamanlar adına "cemaat" denilen sümüklüler ordusunun gücü ile ilgili olarak bir hakikati ifade etmesi bakımından komik değil, neredeyse trajikti. 15 Temmuz sonrası süreçte yine aynı arkadaşımla bu sefer yeni bir şaka geliştirdik: "Helal olsun AK Parti'ye, içine bir tane bile FETÖ'cü sızdırmamış." Bu şaka da komik değildi elbette. Ama ne yazık ki sert bir hakikatin en üzücü şekilde ifadesiydi. Geride bıraktığımız 8 yıl boyunca hem ben, hem de başka kalemler bu konuda epeyce yazı yazdı ama sonuç değişmedi. 15 Temmuz'un failleriyle hesaplaşma biçimi son derece tuhaf bir düzlemde ilerledi. Mesela "Aranan FETÖ'cü galiba benim" başlıklı yazımı hatırlayanlarınız olacaktır. Orada Orkide Yağları'nın sahibini, Fettah Tamince'yi falan örnek göstererek şöyle demiştim: "Bu isimler bir şekilde FETÖ'cü kabul edilmediğine göre, aranan FETÖ'cü benim galiba." Diğer yandan, "Sadece Bylock" yazımı da hatırlayanlarınız olacaktır. Sadece telefonunda Bylock olduğu gerekçesiyle 11 bin insan apar topar hapse atılmış, Bylock sinyalinin kıble programından verildiği ortaya çıkmış, 11 bin insanın FETÖ ile uzak yakın ilgisi olmayan 9.500'ü 3-4 ay hapis yattıktan sonra 'pardon' denilerek salıverilmişti. Bu süreçte bazı savcıların, bazı gazetecilerin, bazı hakimlerin ve bazı güvenlik güçleri mensuplarının bu insanlardan "dosya düşürme" karşılığı çeşitli paralar istedikleri iddia edilmişti. Öyle az buz paralar da değil hani. Benim bildiğim bir örnekte 300 bin dolardı talep edilen para. Yine benim şahit olduğum bir başka örnekte şehrin AK Partili Milletvekili, Bylock gerekçesiyle alınan bir ismin FETÖ'cü olmadığını bile bile sırf "siyasi rakibimdir, ekarte olsun" çiğliğiyle meseleyi köpürtmüştü. Aslında süreçte bir noktada devlet tarafından "birinin gerçekten FETÖ ile iltisaklı olup olmadığını" nesnel şekilde ortaya koyacak kriterler de belirlenmişti ama bu kriterler çok çabuk taca atıldı. FETÖ ile iltisaklı olduğu devletin kriterlerine göre yüzde yüz olumlu değerlendirilen bazı isimler neden ve nasıl olduğunu herkesin bildiği şekilde yırttılar. Aralarında valiler de vardı, iş adamları da vardı, siyasiler de vardı. Futbol federasyonuna başkan olanı bile var yahu. 15 Temmuz öncesinde ve hemen sonrasında FETÖ'nün ciğerine giren, kozmik odalarını dekode eden yazılımcı bir dostuma, mevcutta sürdürdüğü kamu görevini o değil de şu sürdürsün diye FETÖ'den dava açmaya çalışıldı. Bu da meselenin bir başka tarafı. Yine meselenin bir başka tarafı şu. 2020 yılında Mardin'de kaldığım otelde rastlantısal olarak karşılaştığımız bir savcı bana FETÖ davalarının seyri ile ilgili gayet çirkin gerçekler anlatmış ve "Mesleği bırakmayı düşünüyorum" demişti. Meraklı arkadaşlar için söyleyeyim: Hayır, savcının görev yeri Mardin değildi.En çok kızdığım hususa geri döneyim. AK Parti'nin ve diğer siyasi