"Ulusal" Su Kurulu

Umarız bu kurul, en stratejik madde olan suyumuzun korunmasını ve verimli kullanılmasını temin eder. Böylece gelecek nesiller için de yeterli olabilecek seviyede bir tasarruf sağlanır ve rasyonel ölçekte tüketilir...

Son on günde meydana gelen yağışlarla, âdeta kurumaya yüz tutmuş barajların çatlayan tabanları bir miktar suya kavuştu. Ancak bu asla yeterli değil. İstanbul'daki içme suyu barajlarının seviyesi yüzde 17'ye kadar inmişti... Son yağmurlarla birlikte bu oran yüzde otuzların üzerine çıkabilir. Lakin bu mevsimde, normal şartlarda barajların doluluk oranının yüzde ellilerin de üstünde olması gerekir. Sadece İstanbul değil, bütün yurtta kurak geçen mevsimler dolayısıyla doğan su açığı ve her geçen gün fazlalaşan 'yağış azlığı' genel olarak, su potansiyelini aşağıya çeken faktörler. Bunun yanında nüfus büyümesi, şehirleşme, tarım ve sanayide kullanılan su miktarındaki artış, kişi başına ortalama su miktarını hızla düşürüyor. On-on beş sene öncesinde, ülkemizde kişi başına su miktarı yaklaşık 1652 m3 iken, bugün bu miktar 1300 m3 civarında. Kişi başına on bin metreküp ve yukarı miktarda suya sahip olan ülkeler, su zengini ülke kabul ediliyor. Kanada ve Yeni Zelanda gibi ülkeler... Kişi başına iki bin metreküp suyun altına düşen ülkeler su stresi içindeki ülkeler oluyor... Türkiye bunlardan biridir. Bin metreküpün altına düşülmesi hâlinde, su kıtlığı ile yüz yüze olmayı ifade ediyor. Türkiye hâlen bu riskin içinde! Su varlığı bakımından en sıkıntılı coğrafi bölgelerden biri de Orta Doğu'dur. Dünyada su kıtlığı çeken 29 ülkenin 13'ü Orta Doğu bölgesinde. Kişi başına su miktarı (içme, evlerde kullanma, tarımda ve sanayide tüketme) 400 m3'ün altına düştüğü takdirde, o ülkede sosyal, ekonomik ve siyasi dengeler ciddi oranda sarsılır. On yıllardan beri, Batı Şeria'da Filistin'in yer altı sularını gasbeden İsrail'de, bu miktar elan kişi başına 300 m3'e düşmüştür. Ürdün'de bu miktar 180 m3, Batı Şeria'da 120, Gazze'de (Son saldırılardan önceki durum) 80 m3'tü. Bu rakamlar Bölgedeki kritik su sıkıntısını özetliyor.

Memleketimizde uzun yıllar yağış ortalaması yakın zamana kadar 643 mm idi. Buna göre topraklarımıza her sene 501 milyar m3 yağmur ve kar düşüyordu. Fakat ne yazık ki bu miktar hayli azalmış durumda. Yakın geçmişteki yağış şartlarında, buharlaşan ve hızla sele dönüşüp akışa geçerek, denizlere dökülen suyun dışında kullanılabilecek olan su miktarı yıllık 110 milyar m3'tü. Şimdi bu miktar da azaldı. Dolayısıyla bundan böyle su tasarrufu ve su kaynaklarının korunması hususunda, çok daha dikkatli olmak gerekiyor. Yer altı sularını beslemek için yüksek kesimlerde yapılacak yoğun teraslamadan tutunuz da, çatılara düşen yağmur sularının olabildiğince depolanarak kullanıma arz edilmesine kadar yapmamız gereken pek çok şey var. "ULUSAL SU KURULU"nun bu çalışmaları yapmakta öncü rol oynayacağını ümit ederiz. "YERLİ VE MİLLÎ" ifadesinin çok yaygın kullanıldığı ve artık kelime dağarcığımıza da iyice yerleştiği bir dönemde, MİLLÎ yerine esasen Türk Dili gramerine pek uygun olmayan "ULUSAL"ın kullanılmış olması kulakları tırmalıyor. Ama ne yapalım, artık resmen yürürlüğe girmiş bulunuyor. Biz isminden öteye, bu kurulun yapması gereken işlere dikkat kesilelim...