28 Şubat postmodern değil ilkelliktir!..

Üzerinden tam 27 sene geçti... Bir devr-i şeamettir 28 Şubat! Bu memlekete çok büyük zararlar verdi, çook... Öyle ki, bu ülkede yaşayan nüfusun en az üçte biri, doğrudan veya dolaylı olarak ciddi zararlar gördü.

"Gerekirse bin yıl sürer..." Mahut "28 Şubat sürecine" dair, kulakları en fazla tırmalayan laflardan biri de bu cümledir. O kadar çok tekrarlandı ki, her seferinde bir kat daha fazla nefret uyandırdı. Devrin Kara Kuvvetleri Komutanı Hüseyin Kıvrıkoğlu söylemiştir. 90 yaşına merdiven dayamış olan, Türkiye'nin 23. Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu, daha sonraları bu sözlerine açıklık getirmeye çalışmış ve bunu irticanın devamıyla alakalı olarak ifade ettiğini belirtmiştir. Kıvrıkoğlu Paşa'ya kalırsa, 28 Şubat'ın kendisi de asla bir darbe değil, irticaya karşı alınmış bir tedbirdir. Kendisi olayı şöyle bir kılıf içinde sunuyor: "28 Şubat kararları TSK'nın değil, Millî Güvenlik Kurulu (MGK) kararlarıdır... Maksadı, irticayı ortadan kaldırmak veya en aşağı seviyeye indirmekti." Eh, düz mantıkla bakarsanız, kâğıt üstünde böyle görürsünüz. Lakin bu durumda bütün vesayet odaklarını, bu arada MGK'nın o günkü yapısını filan unutmalısınız. Ve dahi kuvvet komutanlarının gazete kupürleriyle şişirdiği dosyaların da tamamen gerçek belgelerden oluştuğunu kabul etmeniz gerekir! Sayın Kıvrıkoğlu ile bir yerde karşılaşsam şu soruyu sormak isterim: Aradan geçen bunca zaman ve bunca gelişmelerin beslediği tecrübeyle değerlendirirse, acaba hâlâ aynı noktada mı durmaktadır kendisi Sahi insanların hatasını kabul etmesi bir erdemdir. 28 Şubat'ın darbe olmadığını iddia etmek, düpedüz halkın zekâsıyla alay etmektir! Hüküm neticeye göredir. Halkın iradesiyle işbaşına gelmiş meşru bir iktidarı alaşağı etmek, darbeden başka ne olabilir ki Bu neticeyi doğuran olgu ister klasik, ister postmodern ve isterse muhtıra veya başka bir şey olsun. Netice aynı kapıya çıkar...

Şayet bu ülkede, 28 Şubat darbesinin hukuki hesaplaşması hakiki manada yapılabilmiş olsaydı, bugün birilerinin (İleri yaşında niçin hâlâ hapishanelerde tutuluyorlar) diye acındırılan emekli paşaların sayısı daha kabarık olacaktı!.. Ama bu olmadı, olamadı. Ancak, maddi planda 28 Şubat darbesinin fail ve destekçilerinin tamamı yargı önünde hesap vermemiş olsa da, malum zevatın sicili tarihin kaydına düşmüştür. Bu sebeple Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da ifade ettiği üzere; "Milletimiz; 28 Şubat'ta birliğine, beraberliğine, demokrasisine, iradesine kasteden darbeciler ve onlara destek verenleri hiçbir zaman unutmamalıdır, unutmayacaktır..." Hakikaten her 28 Şubat'ta, 1997 yılı ve sonraki zaman aralığında yaşanan utanç verici görüntüler, unutmaya yüz tutan zihinleri de tekrar tekrar yenileyip öfke ve nefretleri tazeliyor. Üniversite kapılarında vahşice hırpalanan başörtülü öğrencilerin, maruz kaldığı insanlık dışı muamele asla unutulacak bir şey değil. 28 Şubat darbesini gerçekleştiren sorumlu kişilerin bir kısmı artık hayatta değil. Ve hayatta kalanlar da ister hatalarını kabul edip, darbeyi itiraf etsin veya etmesin, Türk milleti 28 Şubat'a dair kanaatini pekiştirmiştir. 28 Şubat diğerlerine nazaran çok daha yıkıcı olmuştur. O kadar ki, bu memlekette yaşayan insanların en az üçte biri doğrudan veya dolaylı olarak etkilenmiştir... Yüz binlerce öğrencinin tahsil hayatı sekteye uğramıştır. Başı örtülü anneler, askerî mekânlara giremediği için çocuklarının düğününe iştirak edememiştir. On binlerce öğretmen kılık kıyafet sebebiyle tahkikata maruz kalmıştır. Rezalet o derecededir ki, insanlarımız askerî hastanelerde yatan hastalarını bile ziyaret edememiştir... Bütün bunlar o meşum devrin acı hikâyeleridir.