Bismillahirrahmanirrahim
Âlemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olan Allah'a hamt, Peygamberimize, âline ve sahabelerine salât ve selam ederiz.
Medeniyetler tarihine baktığımızda, kimi zaman hakkı üstün tutan İslam medeniyetinin hâkim olduğunu, kimi zaman da batılı, kaba kuvveti üstün tutan medeniyetlerin hâkimiyet boşluğunu zahiren doldurduğunu görmekteyiz. İnsanlık tarihinin tek hak dini İslam dinidir. İslam'a uyma veya uymama tercihi üzerinden bu dünya hayatında imtihan olan insanoğlu, şükredenlerle küfredenler olarak her zaman iki zümre halinde günümüze kadar gelmiştir.
İslam'a tabi olanların saadetleriyle batıla uyanların akıbetleri hakkında birer ders niteliği taşıyan Kur'an kıssaları, insanoğlunun İslam'a uymaktan başka kurtuluş yolu olmadığını önümüze koyan belgelerdir. Bugün batıl kendisini, ideallerine ulaşmak için örgütlemiştir. Bu örgütlenme, muharref Tevrat, Telmut ve Kabala'da kabul edilmiş, Yahudilerin "Mesih'i dünyaya döndürmek" inanç ve kehanetini gerçekleştirmek içindir. "Yeni Dünya Düzeni" olarak karşımıza çıkan bu örgütlenmenin kurumları olarak karşımıza ABD ve Avrupa Birliği (AB) çıkmaktadır. ABD ve AB'yi Kabalist Yahudilerle Siyonist Hıristiyanlar birlikte kurmuşlardır. Gerekçeleri ise her birisinin geleceğine inandıkları Mesih'in gelişini hızlandırmaktır. Bu gerçeği görebilmek için tarihin akışına bir göz atalım. M.S. 70 yılında Yahudiler Romalılar tarafından Kudüs'ten çıkarılarak dünyanın dört bir yanına sürgüne gönderilmişlerdir. Yahudilerin göç ettikleri ülkelerden birisi de İspanya'dır. İspanya, Tarık b. Ziyad'ın Hicrî 92, miladî 711 yılında Endülüs kıyılarına ayak basmasından1492 yılında Müslüman Grenada'nın yok edilmesine kadar 781 yıl Müslümanların elinde bulunmuştur. Yahudiler Endülüs devleti içinde yaşadıkları dönemi "altın çağ" olarak nitelerler. 1492 yılı Kristof Kolomb'un Amerika'yı keşfettiği, Sefarad Yahudilerinin İspanya'dan sürüldüğü ve Endülüs'ün son varlığı olan Müslüman Granada Devleti'nin yok edildiği yıldır. İspanya'da 1492'de yaşanan olayların gerçekte Yahudi önde gelenlerinin hedefleri doğrultusunda gerçekleştiğini ve Yahudi sürgününün de, aslında Mesih ile ilgili kehanetleri gerçekleştirmeye çalışan Kabalacılarca tezgâhlandığını, İspanya'da Müslümanlara uygulanan vahşetin de Mesih Planı'nın bir parçası olduğunu göstermektedir.
İSLAM DÜŞMANLIĞI
Yahudi ve müşriklere göre kötü adam Müslümanlardır. Allah'ın Kur'an'da Maide 82: "Elbette müminlere karşı düşmanlıkta insanların en şiddetlisi olarak Yahudileri ve bir de müşrikleri bulacaksın…" ayeti ile Müslümanların en katı düşmanı olarak Yahudileri ve müşrikleri göstermesi bu iki kesimin, İslam'a ve Müslümanlara olan kinlerindendir. İspanya'dan, Kabalacı hahamların Mesih kehaneti gereği yola çıkan Yahudiler, önce Portekiz'e, oradan da Güney Amerika'ya, Kuzey Avrupa'ya ve Osmanlı'ya göç ettiler. Diğer binlercesi de, İtalya, Hollanda ve İngiltere'de kendilerine yer buldular. İspanya sürgünüyle birlikte, hem Mesih planı için gerekli olan önemli bir kehanet yerine getiriliyor hem de Avrupa'yı kapitalizme taşıyacak, Batı'yı Yahudileştirecek olan topluluk sahneye çıkmış oluyordu. Rönesans (yeniden doğuş), aydınlanma çağı, bu dönemin muteber bir hareketi olarak Avrupa'nın Yahudileşmesinde önemli rol oynamıştır. Bu ise Kabalacıların, "Bir adam çıkacak, o adam büyük ve etkili bir adam olacak; ordular toplayacak, yeni bir din kuracak ve Katolik din adamlarının gücünü yok edecek" kehanetine uygun düşüyordu. Böyle bir adam çıktı. Kabalacıların "gizli-Yahudi" olarak kabul ettikleri bu adamın adı, Martin Luther'di. Martin Luther Protestanlık mezhebini kurdu. Bu yeni mezhep, Katoliklerin kurmuş olduğu Avrupa düzenine karşı oluşmuş muhalif bir hareketti. Bu hareket Avrupa'da kurulmak istenen faizci kapitalist nizamın devamı için uygun bir ahlak anlayışını geliştirmeyi de başarmıştır.
1523'te "İsa Mesih Yahudi Olarak Doğdu" adlı kitabını yazan Luther: "Yahudiler, dünyadaki en üstün kanı taşımaktadırlar. Kutsal Ruh, onların eliyle Kutsal Kitabı dünyaya yaymıştır. Onlar Tanrı'nın çocuklarıdır, biz ise yabancılarız. Aslında, Kenanlı kadının hikâyesinde anlatıldığı gibi, bizler sahiplerinin masasından düşen ekmek kırıntıları ile yetinen köpekler gibi olmalıyız."

11