Kampanyalar ve siyasetteki değişim

YEREL seçimlere şunun şurasında bir buçuk aydan biraz daha uzun bir süre kaldı.
Mart ayının sonunda yapılacak olan seçimler oldukça iddialı. CHP bir önceki yerel seçimlerde AK Parti'nin elinden aldığı büyük şehir belediyelerini muhafaza etmek istiyor.
Özellikle İstanbul ve Ankara'da muhalefet kazanırsa bunu seçmen tabanına 2028'e dair bir umut olarak sunacak ve tabii ki Özgür Özel başta olmak üzere genel başkanlar parti içi muhalefete karşı zafer kazanmış olacaklar.
AK Parti ve Cumhur İttifakı ise bir yıldan daha kısa bir süre önce kazanmış olduğu genel seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçimlerini bir yerel yönetim zaferiyle taçlandırmak istiyor.
İstanbul ve Ankara'nın CHP'nin elinden alınması sadece Türkiye'nin iki büyük kentinin büyükşehir belediyelerinin kazanılması anlamına gelmiyor. Bunun yanında CHP'nin başını çektiği muhalefetin siyasi iddiasının ve etkisinin olmadığının perçinlenmesi manasını da taşıyacak.
Sonuçta her iki taraf için de oldukça önemli bir seçimden bahsediyoruz.
Ancak bu kadar önemli bir seçime giderken, bir buçuk ay kalmışken, kampanyalara baktığımızda uzun süredir Türkiye'de devam eden bir trendin etkisini görüyoruz. Adaylar şaşalı, bol tantanalı, gürültülü, kitlesel kampanyalardan kaçınıyorlar. Yüz yüze, el ele, sıcak temasın ve ikili diyalogun daha ön planda olduğu kampanya modellerini tercih ediyorlar. Çarşı pazar ziyaretleri, parklarda kafelerde insanlarla selamlaşma, esnafla sohbet anlarının görüntüleri daha sonra çeşitli sosyal medya mecralarında yayınlanıyor.
Cadde sokağın afiş pankart ve bayraklarla doldurulduğu, yüksek sesle müzik çalan seçim otobüslerinin dolaştığı kampanyalar artık eskide kalmış gibi.
Bunun tek istisnası özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yaptığı büyük mitingler.