Gazetecilerin Ellerinin Arasındaki Hayatlar

Erzurum Devlet Tiyatrosu salonunda Peter Ustınov"un "Ellerimin Arasındaki Hayat" adlı oyununu seyrediyoruz. Gazetecilerle ilgili noktalar çoğunlukta olan oyun, bir kıza tecavüz ederek öldüren (daha doğrusu, gazetecinin iddiasına göre, kalbindeki rahatsızlıktan ölen) bir gencin idam mahkumiyetini hafifletmek için çabalayan bir gazeteciyle, bundan tiraj elde etmek isteyen bir yazı işleri müdürünün; hiç bir şartta adaletten taviz vermeyeceğini iddia eden bir adalet bakanıyla, babasına bu kadar temiz olmadığını göstermeye çalışan, bunu yaparken aynı zamanda gazeteciye de tezinde yardımcı olmaya çalışan bir oğlun mücadelesi şeklinde geçmektedir.

"İnsanlar, bir hatadan diğerine atlayarak daima ileri hamleler yaparlar.", "Hiçbir zaman istediğimiz kadar zamanımız olmamıştır.", "Herkesin yalan söylediği bir yerde, doğru söylemek enayiliktir." şeklinde, derinliği olan, düşünce ürünü birçok söz duyabileceğiniz oyunda, gazetecilik mesleğiyle uğraşanları yakından ilgilendiren ve onları düşündürtmesi gereken konuşmalar oldukça fazla.

Oyunun bir sahnesinde, bakanın gazeteciye söylediği şu söz, sorumluluk duygusu gelişmemiş ve yazdıklarını kamuoyuna aktarmadan önce vicdanında muhasebe etmeyen gazetecileri tarif ediyor:

"-Siz gazeteciler, her şeyi yazar, ama cezanın sadece para cezası olacağını sanırsınız; zaten onu da patron öder."

Yukarıdaki sözden hareketle ilk anda aklımıza gelenler şunlar olabilir:

Gazeteciler, diğerler meslek gruplarına göre, sorumluluk duygusu daha da yüksek insanlar olmalı değil mi Zira yazdıklarıyla, bir adamı toplum içinde bir anda rezil etme ya da vezir etme gibi bir imkâna sahipler. O halde bunun ciddiyetini takınarak ve işin özünü araştırarak yazmalılar yazacaklarını... Yaptığının sonunu düşünmeden, bir kişiyi ya da grubu kamuoyunun gözünde mahkûm etmenin, sonra da dönüp bununla övünmenin asla gazetecilik olmadığı bilinmelidir.

Hem gazeteci; (yazılı, sözlü ve görüntülü basındakilerin hepsi) yargılayan ve mahkûm eden değil, doğruları yazan (yazmaya çalışan) ve kamuoyunu bilgilendiren konumda olmalıdır daima... Hangi suçu işlediği iddia ediliyorsa edilsin, kişinin suçu kesinleşmeden, onu önce kamuoyunun vicdanında mahkûm etmek belki de en büyük suçtur. Bugün gazeteci, bu suçu işlese bile, açılan manevî tazminat davası sonucu aldığı ceza, genelde para cezasıdır. Bu cezanın ise, daha önce kamuoyunun vicdanında mahkûm olmuş kişinin kaybettiklerini karşılamaktan çok uzak olduğu bir gerçektir.

Oyundaki bir sahnede gazeteci, bu şekilde davranan diğer gazetecileri "-Sorumsuz adamlar!" olarak görüyor. Ne var ki; onun düşüncesine katılmayan ve her olayı tiraj uğruna kullanmaya çalışan yazı işleri müdürüne göre onlar, "Toplum için çalışan fedakâr kişilerdir." Yine yazı işleri müdürü; "Biz gazeteciler, istediğimiz adama istediğimiz elbiseyi giydiririz." düşüncesindedir. Bu düşüncenin, ne kadar sakat ve onaylanamaz bir düşünce olduğu ise ortadadır.

İşte gazeteciler, içlerinden birilerinin böylesine sorumsuz davranışlar sergilemesi sonucundadır ki, toplumun gözünde her geçen gün itibar kaybına uğramışlar ve bugün bazılarının gözünde "basit adam" mevkiine inmişlerdir.

Oysa gecesini gündüzüne katan, akşam sabah demeden "haber " ve "