Milletin vekili, halkın sesi - Nureddin Tokdemir'i vefatının 7. yılında rahmetle yâd ediyoruz

MECLİS'TE HER VESİLE İLE RİSALE-İ NURLARI ANLATAN NUREDDİN TOKDEMİR, RİSALE-İ NURLARA YÖNELİK BANDROL VE TEKELLEŞTİRME TEŞEBBÜSÜNE KARŞI PARTİ AYRIMI YAPMADAN TEK TEK LİDERLERİ ZİYARET EDEREK, KANUNLAŞMASINA ENGEL OLDU.

"Hayat zannettiğin hâlât yalnız bulunduğun dakikadır. Hatta bir kısım ehl-i tetkik 'Bir âşiredir, belki bir ân-ı seyyaledir' demişler."

Bediüzzaman Said Nursî böyle tarif etmiş maddî hayatı. O dakikadan öncesini ölü, sonrasını da adem, hiç saymış. Onun 'ehl-i tetkik' dediği bazı kişiler hayatı o kadar da uzun görmemişler ve 'bir âşiredir, bir anda akıp giden zaman dilimidir' demişler.

Dünya hayatı bazıları için gerçekten beşerin idrak edemeyeceği kadar kısadır. Hayat zannedilen o hâlâtı bazıları erken sayılan on, yirmi, otuz yıl; bazıları hayıflanılan kırk, elli yıl, kimi normal ömür süresi olarak görülen altmış, yetmiş yıl, kimi de uzun ömür addedilen seksen, doksan yüz yıl yaşamış. ok azı da yüz yaşını geçerek 'dalya' demiş.

İnsanlık tarihinde dünya zamanı ile Hazret-i Havva gibi bin yüz yıl, Hazret-i Âdem Aleyhisselam gibi bin yıl, Hazret-i Nuh gibi dokuz yüz yıl yaşayanlar da vardır. Fakat ömrü yaşanılan sene olarak değil, o zaman içinde verilen eser, yapılan çalışma, gösterilen gayret, iyilik, güzellik, hayır, hasenat olarak görenler de az değildir.

Hilkatin iktizası ile insanlığın kahir ekseriyeti normal ömür süresi olan altmış, yetmiş yıl yaşamıştır. Onların çoğu da ömrünü yaşı ile sınırlamamış adını, sanını, namını; nesilleri, hizmetleri, eserleri ile yaşatmaya çalışmıştır. Aralarında, öldükten sonra adından söz ettirmek maksadıyla 'kiliseyi kirletenler' de olmuştur.

Hususan Müslümanlar, hayat zannedilen hâlâtın veya ân-ı seyyalenin her anını, her âşiresini iman, ibadet, zikir, tefekkür gibi ibadet halleri ile değerlendirerek veya davasına hizmet ederek, hayır, hasenatta bulunarak, insanlığa faydalı eserler vererek ebedîleştirme cihetine gitmişlerdir. Nureddin Tokdemir de onlardan biridir.

İTTİHAD GAZETESİNDE YAZMAYA BAŞLADI

Nur Hareketi o yıllarda bilhassa İstanbul'da inşirah zamanını yaşıyordu. Nureddin, Zübeyir Gündüzalp ve Mehmed Kutlular'la çalıştıkça inşirah hareketine intibak etti. Onlarla birlikte İttihad gazetesinin kuruluş çalışmalarına katıldı. Yazı kadrosunda yer aldı ve mesleğinin iktizasınca tarihî yazılar yazma hazırlıklarına başladı.

"OKUMAZSAM ALDANIRIM"

Zübeyir Gündüzalp'in her vesile ile söyleyip itina ile yaşadığı bu sözü hayat düsturu olarak kabul eden Nureddin, her gün Risale okumayı ihtiyat haline getirdi. Zaten mesleği itibarıyla kitap okumayı seviyordu. Buna bir de Risale-i Nurların cazibesi ve arkadaşlarının teşviki eklenince Sözler, Mektubat, Lem'alar gibi imanî bahisleri muhtevi büyük risaleler elinden düşmez oldu.

27. MEKTUBU OK OKU

"Kardeşim, sen 27. Mektubu çok oku." Bir gün, namazı müteakip yapılan namaz dersinin ardından Sözler'i alarak günlük okumaya başlayacağı sırada yanına yaklaşan Zübeyir böyle deyince durdu. Başını kaldırıp sebebini sormaya hazırlanırken onun gülümseyerek gitmesi, tesviyenin sebebini kendisinin bulmasının ifadesi gibiydi. Zübeyir'in sebepsiz konuşmadığını, insanın fıtratına göre tavsiyelerde bulunduğunu, kabiliyetini nazara alarak vazife verdiğini bildiği ve muhatabına bir şey söylemeden yaptığı tavsiyenin ve verdiği vazifenin arkasını takip ettiğini öğrendiği için bu tavsiyenin bir hikmetinin olduğunu anladı ve Sözler'i rafa koyarak Mektubat'ı aldı. Yirmi Yedinci Mektubu bulup merakla okumaya hazırlanırken kitaptaki sıralamada öyle bir bahsin olmadığını görünce şaşırdı. Bazı risalelerde olduğu gibi onun da sayı sırasında değil, işlenen bahisle ilgili başka bir yerde olabileceğini düşünerek elindeki kitaba dikkatle bir daha baktı ise de yine bulamadı. Dershanedeki arkadaşı Hamdi'nin izahatı ile anladı 27. Mektubun aynı zamanda Lahika mektuplarını ihtiva ettiğini. Raflarda eline geçen ilk lahika Emirdağ Lahikası olduğu için hemen aldı ve dikkatle okumaya başladı. Okudukça siyasî hissiyatının hareketlendiğini hissederek o tavsiye sayesinde siyasete temayülünü keşfetmiş oldu.

ASAYİŞ KOMİTESİNE KATILDI

Nureddin Tokdemir'in, Üniversiteli Nur Talebeleri ile yaptığı ortak faaliyetlerden biri de solcu ve ülkücü anarşistlerin bazı üniversiteleri işgal ederek kendilerinden olmayan talebeleri sokmamaları üzerine; Ali Uçar, Necmeddin Şahiner, İsmet Hasenekoğlu, Muzaffer Avcı, Mustafa Tuncel, İbrahim Ünlü, Haluk İmamoğlu, Abdulkadir Özcan, Tuncer Arabul, Ahmet Fıçıcı, İbrahim Şencan, Nahit Topaloğlu, Arif Önemli gibi gençlerin kurduğun Asayiş Komitesi'ne katılmak oldu. Asayiş komitesi mensuplarının, boykotları, işgalleri kaldırtmak maksadıyla üniversite rektörlerini, fakülte dekanlarını ve mezkûr fikir gruplarına mensup müessir kişileri ziyaretlerine o da iştirak etti. Nurcu gençlerin bu hareketleri emniyet camiası, üniversite yönetimi ve ekser talebe cemiyetleri arasında takdir topladı.

"BEDİÜZZAMAN GİBİ ÜMİT AŞILAMAK LÂZIM"

Ziyaretlerden birini de Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil'e yapmışlardı. Odaya girdiklerinde Nureddin Topçu ve birkaç genç de oradaydı. Konuşmaya devam eden Topçu, insanın ümidini kıran sözler söyledi. Tokdemir söz istemek üzere el kaldırınca nazarlar ona döndü. Bekir Berk müdahale etmek istedi ise de Ali Fuat Bey nezaketle Nureddin'e baktı.

"Buyur evladım."

"Efendim, konuşulan mesele ile ilgili olarak Bediüzzaman'dan bir pasaj okuyabilir miyim"

"Elbette."

"Sual: Zindan-ı atalete düşmemizin sebebi nedir

Cevap: Hayat bir faaliyet ve harekettir. Şevk ise onun matiyesidir. İşte himmetimiz şevke binip mübareze-i hayat meydanına çıktığı vakit en evvel düşman-ı şedid olan yeis rast gelir. Kuvve-i maneviyesini kırar. Siz o düşmana karşı 'Ümidinizi kaybetmeyin' kılıcını istimal ediniz."

Nureddin teşekkür edip yerine otururken okunan bahis karşısında duygulanan Ali Fuat Bey takdirkâr bir nazarla ona ve arkadaşlarına baktı. Memlekette hemen her sahada yaşanan onca nâ-hoş hadiseye rağmen hepsi mütebessimdi, ümit, şevk, heyecan doluydu. Onları işaret ederek Nureddin Topçu'ya döndü.

"Gençlere Bediüzzaman gibi ümit aşılamak lâzım, senin gibi yeis değil."

Bu hareketi, kendisine mani olmak isteyen Bekir Bey dâhil herkes tarafından takdir edilen Nureddin Tokdemir, ondan sonra cemaatle cemiyet arasında irtibat sağlamak maksadı ile yapılan ziyaretlerin ekseriyetine katıldı. Hemen hepsinde meselelerle ilgili olarak kendi fikirlerinden ziyade, Bediüzzaman'dan vecize söylemeyi veya risalelerden kısa bahisler okumayı tercih etti.

"DİNİNİ BEDİÜZZAMANDAN ÖĞREN"

Başka bir zaman Cemil Meriç ziyaret edilmişti. Gözleri görmediği için Necmeddin Şahiner, Muhsin Demirel, Mehmed Soslu, Mehmed Paksu, Rüşdü Onduk gibi Nur Talebelerinin, münavebeli olarak Risale-i Nurlardan okudukları bahisleri hayranlıkla dinleyen ve ziyaretine gelenlere tavsiye eden Cemil Meriç'e kendisini tanıttıktan sonra sordu:

"Efendim, bana ne tavsiye edersiniz"

"Evlâdım, dinini Bediüzzaman'dan öğren. ünkü bizim en büyük tahribatımız din üzerinde olmuştur. Her davanın bir metodu var. Onu da iyi öğren. Bediüzzaman gibi başarılı olmanın yolu, onun metodunu öğrenmektir. Benim tanıdığım tek mücahit Bediüzzaman'dır." 1

KUTLULAR: SEN İSTANBUL'DA KAL

Fakülteyi bitirince İstanbul'daki bir liseye Tarih Öğretmeni olarak tayin edilen Tokdemir, öğretmenliğin yanı sıra Zübeyir Gündüzalp'in, Cemil Meriç'in tavsiyelerini de yerine getirdi ve kısa zamanda Risale-i Nur'un hizmet metotlarına intibak ederek kendisine tekabül eden çalışmaları yapmaya başladı. 1976 yılında babasının vefatı üzerine Hatay'a dönmeye karar verdi. Mehmed Kutlular'ın "Sen İstanbul'da kal" tavsiyesine rağmen, kendi tabiri ile "hayatının en büyük hatasını" yaparak Hatay'a gitti. Antakya Lisesi'nde Tarih öğretmenliği yaptı. İl Millî Eğitim Müdürlüğüne tayin edildi. ukurova Üniversitesi'nde yıllarca Felsefe Tarihi ve Düşünce Tarihi dersleri verdi.