Ali Demirel Ağabeye rahmet, hastahanede yatmakta olan oğlu Muhsin Demirel'e şifa duasıyla...
O, askerî nakliye uçağı ile askerî vazife için giderken Ankara'da basılan risalelerin ciltlenmesi için gizlice İstanbul'a getirilmesinde, oradan da Anadolu'ya taşınmasında çok gayret göstermiş ve Bediüzzaman Hazretlerinin senasına mazhar olmuştu. Daha sonra, eşi ve çocuklarının da ısrarıyla emeklilik ikramiyesini gazeteye karz olarak vermişti.
Ali Demirel.
Türk Silâhlı Kuvvetleri pilotlarından biriydi o. Mehmed Akif Usanmaz, Abdulkâfi Talu gibi pilot arkadaşları gibi kullandığı askerî nakliye uçağı ile askerî vazife için giderken Ankara'da basılan risalelerin ciltlenmesi için gizlice İstanbul'a getirilmesinde, oradan da Anadolu'ya taşınmasında çok gayret göstermiş fedakârlık yapmış ve Bediüzzaman Hazretlerinin senasına mazhar olmuştu.
İstanbul'a tayin edildiği zaman evinde dersler yapılırdı. Eşi Şükran Hanım; diğer Nur Talebesi hanımlarla birlikte İstanbul'daki hanım derslerini yürütürdü. Ağabeylerin kazak, gömlek, pantolon gibi dış kıyafetlerini de ekseriyetle o yıkardı. Evinde sık sık yemek vermesi de ev yemeklerine hasret kalan Nur Talebeleri için ayrı bir mânâ ifade ederdi.
Ali Demirel gazeteye ziyarete geldiğinde ilk olarak Mehmed Kutlular'a uğrardı. O da acil yapılması gereken işleri müsaade isteyerek halleder, sonra otururlar ve halleşip dertleşirlerdi. İkisi de şahsî meselelerini dert edinmediklerinden ekseriyetle hizmetin işleyişini ve cemaatin problemlerini konuşurlardı.
Mehmed Kutlular o gün esnafı ziyaretten dönerken Ali Demirel ile gazetenin kapısında karşılaştılar. Ali Bey Kutlular'ı yorgun, hatta biraz kaygılı görünce şaşırdı. Onun ayaküstü bir şey anlatmayacağını bildiğinden odasına çıkıncaya kadar sabretti. Odaya girince içinde bulunduğu halin sebebini sordu.
Kutlular, Mahmudpaşa'dan gelirken yorulduğunu söylese de Ali Bey başka bir meselenin varlığını hissetti. Anlatması için ısrar edince gazetenin acil ödenmesi gereken borcunun olduğunu, esnaftan yeterli yardımı alamadığını anlattı. Onu maddî meselelerle sıkmamak için gazeteyi gezdirmek istedi ve birlikte yazı işlerine çıktılar.
Mustafa Polat uzun masada Yazı İşleri kadrosu ile toplantı halindeydi. Onlarla gazetecilik ve yazarlık tecrübelerini paylaşıyor, Yeni Asya'nın diğer gazetelerden farkını izah ediyordu. Misafirlerin geldiğini görünce yer gösterdi. Cemiyetin meselelerini, milletin dertlerini, iç ve dış mihrakların plânlarını takip ettiklerini, Risale-i Nurlardan çareler göstermeye, isabetli teşhisler, faydalı yorumlar yapmaya çalıştıklarını anlattı.
O gün, emeklilik muamelelerini yaptırdığı için bir hayli yorgun olan Ali Demirel, yorgunluğa aldırmadı. Ertesi günün gazetesi çıkıncaya kadar bekledi ve dört tane gazete alarak gitti evine. Kapı zilinin sesini duyan çocuklar yine karşılama yarışına girdikleri için odaya geçmeden, en küçükleri olan Nurdan'dan başlayarak tek tek kucakladı ve hepsine birer gazete verdi.
-Bugün size birer hayat hediyesi getirdim.
-Bu ne baba
-Yarının Yeni Asya'sı.
-Oooo ne kadar güzel.
-Hayatınız boyunca her gün size bu hediye gelecek. Siz de gidip bayiden alacaksınız.
-Ben kendiminkini de kardeşleriminkini de alırım.
Büyük olması hasebiyle içlerinde en iyi Hüseyin biliyordu gazetenin ne demek olduğunu. O ağabeylik hissiyle bunu söylerken Muhsin çoktan koltuğa oturup sayfaları çevirmeye başlamıştı. Nurdan'sa bir elindeki gazeteye, bir onlara bakarak olup biteni anlamaya çalışıyordu.
Hüseyin, babasının verdiği gazeteyi hemen aldı, sahiplenme hissiyle gazetenin üzerine adını, o günün tarihini yazdı ve okumaya başladı. Çocuklar gazete ile meşgul olunca Ali Bey de az geride, duygulu bir nazarla onları seyreden eşi Şükran Hanımın yanına vardı ve gazeteyi uzattı.
-Bu da ikimizin.
-Neden ayrı ayrı almadın
-Biz hayatta her şeyi paylaştığımız için bunu da birlikte okuyalım istedim.
-Ne kadar hassas bir ruh halin var Ali Bey, teşekkür ederim.
-Sana bir de müjdem var.
-Hayırdır inşallah.
-Emekli oldum, ikramiye ile sana çamaşır makinesi alacağım.
-İhtiyacım yok, hamdolsun gücüm, kuvvetim yerinde. O para ile daha faydalı bir iş yap.
-Bu güç, kuvvet bize hayat boyu lâzım olacak, hesaplı kullanmalıyız.
-Ben gücümü hesaplı kullanırım, sen ikramiyeni düşündüğün gibi kullan.
-Ben hiç düşünmedim, ne yapacağımı bilmiyorum.
-Rabbim sana yol gösterir.
Şükran Hanım kararlıydı. Komşu hanımlar çamaşır makinesinin rahatlığını anlattıkça merak etmiyor değildi. Lâkin o evden ziyade hizmetin ihtiyaçlarını düşünürdü. Eve derse gelen hanımların, genç kızların rahat hareket edemediklerini gördükçe hanımlar için küçük de olsa bir dershane tutmanın hayalini kurardı.
Ali Demirel ağabeyin kabri, Eyüpsultan Mezarlığındadır. Fotoğraf: Ömer Şenöz
İstanbul'a ilk geldiği günlerde evinde Risale-i Nur dersleri okunmasını istemişti. Ulviye Hanım ziyaretinde Üstadın kendisine, arkadaşlarına verdiği bilgilerin Risale-i Nurlardan olduğunu söylemesini istediğini anlatarak onun bu hareketinin, hanımlar arasında Risale-i Nur dersi okunmasının işareti olabileceğini ifade etmişti.
Hanımların birlikte Risale okumaları hususunda Bediüzzaman Hazretlerinin izni olmadan harekete geçmek istemeyen Şükran Hanım meramını eşi Ali Beye anlatmıştı. O da Fırıncı'ya, hanımların kendi aralarında ders okumak istediklerini Üstada sormasını istemişti. Fırıncı, hanımların talebini Bediüzzaman'a anlattığında Üstad 'Ders okunsun' demişti.
Bediüzzaman Hazretlerinin bu şekilde talimat vermesi üzerine, İstanbul'da hanımlar arasında Nur dersleri başlamıştı. Daha sonra Ulviye Hanımın, Şahide Hanımın teşvikiyle ve Taliha, Halime, İlmiye, Nigâr, Nevin, Zehra, Hatice, Hicriye, Münire gibi genç kızların da iştirakiyle dersler hızla gelişmişti.