Kimin arkasında kim var

Okuyucu köşe yazılarında güncellik bekler. Hiç olmazsa çoğunlukla siyasetten bahsetmesini, siyasilerden haber vermesini ister. Eh okuyucu karşısında boynumuz kıldan ince. Güncellik ederken bir de polemik patlatırsam. Hele hele başımı belaya sokmayacak ölçüde birilerini itibarsızlaştırır, "aslında" ne mal olduklarını faş edersem tadından yenmez. "Tadından yenmez" yenmesine de bu yapıya yaklaşan yazılar, hele yazarı bensem, ağzımda lezzet değil kekremsi bir tat bırakıyor.

Yok benden öyle "kodu mu oturtan" yazar olmaz.

Bu köşedeki ilk yazımın başlığı kurnazcaydı: KARAR Verdim Aktüel Yazmaya. Fakat yazının metninde bir açıkgözlük yapıp, ama, diyordum, sizin aktüelinizle benim aktüelim aynı olmayabilir.

Gerçekten benim aktüelim çoğu zaman televizyonlarda izlediğiniz, dört-beş uzmanlı aktüalite oturumlarının aktüalitesinden farklı. İtiraf edeyim: İnsanların hatalarını yakalayıp teşhir etmek pek hoştur. Eleştirdiğiniz adamın hemen bir tık üstüne çıkarıverirsiniz. Statü kazanırsınız. O yüzden, hatasını yakaladığınız kişi ne kadar yüksekse onu tenkit de o kadar kazançlıdır.

KİMİN ARKASINDA KİM VAR

Hataya bir de kasıt eklerseniz, iş daha da tatlanır hâle gelir. O hata yapıyor… Ama aslında hata yapmıyor. Aldığı talimatı uyguluyor. Yaa… O falanın adamı. O falan da filanın adamı. Böyle bir "arkasında kim var" zinciri kurarsanız macera veya polisiye film seviyesinde bir heyecana yelken açarsınız. Onun arkasında şu var, onun da arkasında öbürü…

Bir salon toplantısıydı. Bir kuruluş muydu, şahıs mıydı hatırlamıyorum, eleştiriliyordu. Konuşmacı, "Onun arkasında falanca var." dedi. Protokol sırasında oturan dinleyicilerden biri, "Falanca'nın da arkasında filanca var…" diye devam etti. Konuşmacı yangına körükle gidiyordu ve gizli faile gizli fail ekliyordu. Ben de fena hâlde sıkılıyordum. Makul konuşmalar, çözümlemeler dinleyeceğim ümidiyle gelmiştim. Onun yerine komplonun teselsül zinciri uzuyordu. Nihayet el malum, "Onun da arkasında İngilizler var." telaffuz edildi. Protokol sırasındaki dinleyici bu belirlemeye, cevabını bildiği" bir soruyla karşılık verdi: "Peki, İngilizlerin arkasında kim var". Dayanamadım ve oturduğum yerden bağırdım: "Ben varım!". Bazen gençleşir ve böyle saçma sapan çıkışlar yaparım. "Ben varım!" atışmayı kesti. Hani "Deli deliyi görünce değneğini saklar." kuralı gereğince daha makul sözler edilmeye başlandı.

SİZİN BİLMEDİKLERİNİZ VAR

Köşe yazısına dönelim. Demek ki neymiş: 1. Adamın hatasını ifşa edeceksiniz. O hata yaptığı ve siz de o hatayı yakaladığınıza göre siz ondan akıllısınız; statünüz ondan yukarıda. Akıllılığınızı ispat etmenin kısa yolu. 2. Adamın arkasındakini, daha da iyisi, arkasındakinin arkasındakini göstereceksiniz. Otoritenize bir de heyecan katacaksınız. Statik otoriteyi kim ne yapsın Dinamik otorite istihbarat teşkilatı gibi olmalı.

Bu kurallar bizim siyasilerin önemli bir kısmı için de geçerli. Siyasette başka bir yazarı değil, öteki partinin adamını hedef alacaksınız. Tık, siz ondan akıllısınız. Tık, siz daha yukarıdasınız. Adamın arkasındaki zinciri ifşada siyasette daha avantajlısınız. Çünkü zinciri sadece ima etmeniz yeterli. İşin mahkemesi var, şikâyeti var. Yazılı polemikte bunlardan az biraz tırsarsınız. (Tabii iktidar yandaşıysanız tırsmanız da gerekmez. Kimse saat 4'te kapınıza dayanıp sizi gözaltına almaz. Ne yani Türkiye bir hukuk ülkesidir.) Fakat siyasette, yazıda bulunmayan iki kaçamak daha var. Biri, "Sizin bilmediğiniz şeyler var" dersiniz. Afiyetle yerler. Öyle ya. Siz devlet adamısınız. Değilseniz de ilerde olma ihtimaliniz var. Bu yüzden her şey açık açık söylenmez. Alelade halkın bilmedikleri var. Bilmeleri de gerekmez. Ama siz ötekinin arkasındakileri ve onun da arakasındakileri biliyorsunuz ama söylemezsiniz.