Irgat çok Sinan yok

İnsanlar kavramlarla düşünür. Uzmanlar, uzmanlıklarının kavramlarıyla Benim alanımın temel kavramlarından biri termodinamiktir. Termodinamik, birçok bilim ve mühendislik dalının, özellikle kimyanın ve fiziğin anahtarıdır. Topu topu üç kanunu var. Birincisi enerjinin korunması. Anlaşılması zor değil. Üçüncüsü de kolay. Sıcaklığın sonsuza kadar düşmeyeceğini, mutlak sıfır denilen bir derecenin olduğunu söyler. Sıfırın altında 273,16 derece Santigrad. Öğrencilerin en çok sıkıntı çektikleri ikinci kanundur. Entropi kavramıdır. Entropi düzensizlik demektir, düzensizliğin ölçüsüdür.

Bakınız, o acı depremde binalar çöktü. Termodinamik dilinde bunu, yer sallanınca üstündeki yapının düzensizliği arttı diye açıklarız. Güzelim binanın yıkılmadan önceki hâliyle yıkılmş hâli arasında enerji muhasebesi bakımından bir fark yoktur. Ama yıkılma kendiliğinden olur. Ne kadar sallarsanız sallayın, enkaz kendiliğinden bina haline gelmez.

Ahşap bina yandı. Tahtalar duman oldu, gaz oldu, kül oldu, yanıp çöktü. Hadi şimdi filmi geri sarın. Duman, kül, gaz geri gelsin ve kendiliğinden ev hâlini alsın. Yanmış evle yanmamış ev arasında enerji açısından fark yoktur. Fakat düzensizlik artmıştır. Tabiatın doğma gidişi budur.

Sistemleri kendi başına bırakırsanız düzensizlik sürekli artar. Düzeni korumak için gayret gerekir, enerji sarf etmek gerekir.

DÜZEN İÇİN LİYAKAT GEREK

Bakın niyetim bu köşede termodinamik öğretmek değil. Asıl maksadım yönetimle ilgili bir şeyler söylemek. Asıl maksadım siyasetle ilgili. Tekrar edeyim: "Sistemleri kendi başına bırakırsanız düzensizlik sürekli artar. Düzeni korumak için gayret gerekir, enerji sarf etmek gerekir." Sistemler ve düzen yerine başka kelimeler de koyabilirim. Devlet diyebilirim; kurumlar diyebilirim. Demek ki devlete ve devletin kurumlarına gereken özeni göstermezseniz tabiatın normal gidişi düzensizliğe, dağılmaya doğrudur.

Yönetim hayatımdan bir hatıra Arkadaşlarımla birlikte pek güzel bir kurum inşa etmiştik. Tıkır tıkır işliyordu. Niçin tıkır tıkır işliyordu Çünkü herkes yaptığı için önemine inanmıştı. Ortaya koydukları eserle, verdikleri hizmetle öğünüyorlardı. Liyakat mutlaktı. Kurumun her mensubu, işinin uzmanıydı. Kurumdan ve yaptığı işten gurur duyuyordu. Akşam eve gittiğinde de bu haz ve başarı hissini yanında götürüyordu.

Derken, liyakati sıfır bir kişi kuruma torpille tayin edildi. Yöneticilere danışılmadan, onlar atlanarak. Sonra kurumun gün be gün çöküşünü izledik. Artık kimseye buranın kuralları vardır, bu kurum hepimizindir, kutlu bir iş yapıyoruz falan diyemez olduk. O torpilli tayin bir ahlaksızlık abidesi gibi ortada dikiliyordu. Allah'tan o şahıs iki hafta içinde kendi isteğiyle ayrıldı. Yaptığı tahribat, sebep olduğu düzensizlik gayretle, enerji sarfıyla izale edildi. Moraller ancak aylar sonra eski seviyesine geldi.

YIKMAYA BİR IRGAT YETER

Kimyadan edebiyata atlayayım. Şu entropi nutkundan sonra Mehmet Akif'i hatırlamamak mümkün mü:

"Yıkmak insanlara yapmak gibi kıymet mi verir Onu en çolpa herifler de, emîn ol, becerir. Sade sen gösteriver 'işte budur kubbe!' diye; İki ırgadla iner şimdi Süleymaniyye. Ama gel kaldıralım dendi mi, heyhat, o zaman, Bir Süleyman daha lâzım yeniden, bir de Sinan."(Safahat- Asım, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları 2008, sayfa 356).