Hâkim paradigma

Binlerce yıl, bazı sülalelerin Tanrı tarafından insanları yönetmekle yetkilendirildiği kabul edildi. Bir asiller hiyerarşisi vardı. Baron, kont, dük, prens, kral, imparator… "Mavi kanlılar".

Mesela Türklerde Açina soyu…

Babür, Hindistan'a hâkim olunca işi garantiye almak için bir tarafıyla Açina, bir tarafıyla Cengiz'e dayandığını söylemiş. Açina soyunun önemini rahmetli Yılmaz Öztuna'nın birkaç değerlendirmesinde dinlemiştim. Biri Kösedağ bozgunu idi. Selçuklu öncü birliklerinin yenilmesini tecrübesizliğinden büyük bir mağlubiyet diye algılayan Sultan II. Gıyâseddin Keyhüsrev, savaş alanını terk etmiş. Onun çekildiğini gören Türkmenler de dağılıp gitmiş. Öztuna şöyle anlatırdı: Kaan, yenilmez Açina soyundandır. Kök tengride (mavi gökte) kut bulmuştur. O çekilince mağlup olma tehlikesi doğar. Açina yoksa, Kaan yoksa. Türkmen de çekilir.

DÜZMECE OLMAYAN MUSTAFA

Yalnız Selçuklu'da değil Osmanlı'da da Hakan, tuğralarda yazdığı gibi, "El muzaffer daima"dır. Sultan Üçüncü Selim'in ramazanda bazan Yeniçerilerle birlikte iftar yaptığı ve yanında kızını da götürdüğü bilinir. Öztuna bunu, "Kızını götürebilir. Çünkü o Açina kanı taşır. Ona yan bakmak düşünülemez bile. Ama Hanım Sultan götürülmez. Onun böyle bir zırhı yoktur." diye anlatırdı.

Machiavelli, bazı ülkelerde başşehri almak yeterlidir. Ama Osmanlı'da Sultan'ı ele geçirmeden ülkeyi teslim alamazsınız der. Düzmece olmayan Düzmece Mustafa gailesi, Cem Sultan'ı elinde tutan Papalığın Osmanlı'nın siyasi manevra alanını ciddi şekilde daraltması hep bu Açina kanındandır. Açina soyu infaz edilirken oklanmaz, kafası vurulmaz; çünkü kanı kutsaldır yere dökülemez. Şehzadelerin ve padişahların boğularak öldürülmeleri bundandır.

Habsburg hanedanının Avrupa'nın çok büyük bir kısmına hâkim oluşu aynı anlayıştandır. İngilizlerin Birleşik Krallığı İskoçya tahtını onlardan korumak için kurduklarını biliyoruz. İsviçre de aynı hanedandan korunmak için kantonlar birliğine yönelmiştir.

REEL SOSYALİZM'DEN GLOBALİZME

Fransız ihtilalinin dünyaya sunduğu en önemli değişiklik, asil yöneticilerin ve ruhbanın yok edilebileceğini fiilen göstermesidir. Demek onlar olmadan da oluyormuş. İktidarın Tanrı tarafından kendilerine verildiği mavi kanlılara inanç sarsılınca krallıkların ve imparatorlukların sonu geldi. Artık devir her biri diğerine eşit, her biri diğerinin yerine geçebilen vatandaşlar devriydi.

Bugüne yaklaşalım. Marksizm, Post Modernizm, Globalizm, Çok Kültürlülük (Multi Kulturalism- Multi- Kulti). Her biri altın popüler dönemlerinde tek yol sayılıyordu. "Tamam artık bundan sonra böyle" deniyordu. Bütün dünyanın o anlayışa- o anda hangi paradigma hâkimse ona- gittiği sanılıyordu. Artık bundan sonra böyle denilen paradigmaların her biri doğdu, yaşadı ve öldü. Siyasi İslam'ı saymadım, çünkü o pek doğmadı, tek tük geçici hâkimiyet kurduğu ülkeler sayılsa da onlarda da çözüldü ve hâkim anlayış hâline gelemedi.

Mavi kanın ülkeleri yönetmesi gerektiği inancıyla bu yeni zamanların düşüncelerinin ne farkı var Cevap soruda gizli. Birincisi inançtı diğerleri düşünce. Yenilerin her birinin ardından "Çünkü…" diye bir izah yapılırdı. Asillerin ve asaletin dünyasında bir açıklamaya, "çünkü"ye gerek duyulmazdı. Öyleydi işte. Dünyanın kurulduğundan beri öyleydi. Gel gelelim, çünküdeki akıl yürütme zincirinin pek zayıf olduğu, aslında o ideolojilerin gerçeklikten kopukluğu, zamanın testine dayanamamalarından, eriyip bitmelerinden bellidir.