Kitap zayıf noktam. Hem yazarıyım hem okuru. Karınca kararınca kültür adamlığım da var, eski çağlarda kalmış yayıncılığım da. Bunlardan olmalı, kitap deyince içim titrer. Pazartesi günü Karar'da o içimi titreten haberlerden biri vardı; başlığı, "Enflasyon kitap sektörünü vurdu: Yayınevleri ve sahaflar zorda". Haber Nefes Gazetesi'nin yaptığı bir araştırmaya dayanıyormuş. (https://bit.ly/enflasyon-kitap)
Bu konuda, bu köşede birkaç defa yazdım. Kitap piyasamızın üzücü yönleri var, sanıldığı kadar üzücü olmayan yönleri de var. "Ben ekonomistim, nas böyle, sana bana ne oluyor" krizlerinden sonra halkın yalnız kitaba değil her türlü mal ve hizmete ulaşması zorlaştı. Fakirlik artık bahse konu olmayacak kadar yaygın. Kitap da ekmek gibi, barınak gibi ilk elde edinilmesi gerekenlerden değil. Onun için yayınevlerinin ve kitapçıların zorda olmasını bekleriz ve onlar gerçekten zordalar.
Faizlerin yüksekliği ve kitabın ham maddesinin dövizle fiyatlanması, kitap piyasasının temelini teşkil eden vade zincirini paramparça etti. Kitap basılır ama ona yatırdığınız para, orta satan bir kitapta, neredeyse beş altı ayda ancak geri döner. O hâlde neden kitap basasınız ki! O parayı faize yatırın; çok daha iyi kazanırsınız veya herhangi başka bir işe; yeter ki o işin piyasası peşin çalışsın.
TALEP KADAR BASMAKYayıncı kitabı basar ve dağıtım şirketine verir. Vadeyle verir. Dağıtım şirketi kitapçıya verir. Vadeyle verir. Ekonomimiz ekonomiye dayanırken yayınevi bu zincirden rahatsız değildi. Çünkü o da kâğıdı vadeyle alır, matbaaya vadeyle bastırır, telifini birkaç ay sonra veya taksitler hâlinde öderdi. İşte bukâğıt, matbaa vadesi yok oldu. Çünkü onlar dövizle fiyatlanıyordu ve dövizle fiyatlanan mallara kimse vade yapmaya cesaret edemiyordu. Bu hâlin son aylarda biraz rahatlamış olması beklenebilir. Çünkü döviz eski oynaklığında değil.
Yayınevleri yeni teknolojiden de yararlanarak bir kısmi çözüm daha buldu. Geçen yıl eylül ayında "Kitap okunmuyor mu" başlıklı yazımda bu çözümden bahsettim. Eskiden tahmin edilen satış hızına göre bir kitap 1000 ilâ 10 bin arası tirajlarda basılırdı. Sıklıkla 1000 adet basılırdı. Daha az basmak, kitap başına maliyeti arttırırdı. Bugün, sayısal baskı sayesinde birkaç yüz baskı bile ekonomik hâle geldi. Hatta talep üzerine baskı (print on demand) bile var. Yayınevleri de ilk dağıtıma yetecek kadar üretip yeni talebi bekliyor. Yazımda, yıllara göre yayımlanan başlık sayısını, her başlığın kaç adet basıldığını ve ikincinin birinciye oranını grafiklerle vermiştim. Zaman içinde basılan başlık sayısının arttığını fakat baskı sayısının azaldığı görünüyordu. Başlık başına basılan kitap sayısı düzenli olarak azalıştaydı. Bu çok kötü bir haber değil. O birkaç yüz kitap bittiğinde yeniden çoğaltılır.
KAHRAMAN KİTAPÇI İNTERNETE KARŞINefes ve Karar'ın haberinin "sahaflar zorda" kısmı yerden göğe haklı. Sadece sahaflar değil, bütün kitapçı dükkânları da zorda. Niçin Çünkü dövizin fırlamasıyla kitap fiyatları arttı. Okuyucunun hane geliri aynı oranda artmadı. Siz bakmayın "halkı enflasyona ezdirmeyeceğiz" nutuklarına, nutukçular da halk da büyük çoğunluğun enflasyona ezdirildiğini bal gibi biliyor. Enflasyonun ezmediği %5, hatta refahını arttırmış %1 gibi bir kesim var. Sonuç: Kitap okuyan genç, yaşlı herkes aynı anda iki darbe birden yiyor: Bir taraftan kitap pahalanırlem diğer taraftan kitaba ayırabilecekleri gelir azalıyor. Acı gerçek bu.
Kitapçı dükkânları ve sahaflar için bir acı gerçek daha var. Kitap satışları fiziki dükkânlardan internet kitapçılarına kaydı. Bunun da iki sebebi var. İnternet kitapçıları büyük maliyet avantajına sahip. Niçin Bir kere arada dağıtım şirketi yok; dağıtıcı kârı yok. İkincisi, kira, personel, elektrik gibi sabit giderleri satış miktarına göre pek az çünkü bir kitapçı dükkânı bir mahalleye, bilemediniz bir semte satış yaparken bunlar bütün ülkeye satıyor. Bu avantajlara dayanarak büyük indirimler yapabiliyor ve sahafların fiyatlarıyla rekabet edebiliyorlar. Fiyat rekabetinde kitapçı dükkânlarının hiç şansı yok.