Dikta adım adım gelir

Diktatörlük bazen bir gecede gelir gibi görünür. Ancak bu, genellikle olağanüstü şartların - darbe, iç savaş, işgal - ürünüdür. Tarih bize gösteriyor ki, diktalar çoğunlukla alıştıra alıştıra geliyor.

Darbe, iç harp, işgal muhakkak ki diktanın gelişini kolaylaştırır. Onun için diktalar, bunların taklidini, tiyatrosunu, simülasyonunu da yapıyorlar. Hitler'i ele alalım. Seçimle geldi. Birinci partiydi ama çoğunluğu elde edememişti. İki operasyon onu tartışılmaz lider yaptı.

Biri 27 Şubat 1933'teki Reichstag (Alman Parlamentosu) yangınıdır. Naziler bunu "Komünist ihtilal" teşebbüsü diye tanıttı. Hemen Reichstag Yangını Kararnamesi çıkarıldı. Söz, basın ve toplanma hürriyeti askıya alındı; iktidara muhalifleri kitle hâlinde tutuklama yetkisi verdi. Birkaç hafta içinde Yetki Yasası (Ermachtigungsgesetz) çıkarıldı. Bir bakıma yapılan kanunsuzluklar hukuk kılıfına sokuldu. Kanunun tam adı öğreticidir: "Halk ve Devletin Sıkıntısını Giderme Yasası." Kelimelerle kandırma ustalığının örneği.

YENİ ALMANYA

Fakat bu da yetmedi. Almanlar Birinci Harp sonunda haksızlığa uğradıklarına inanıyordu ama henüz demokrasiye toptan elveda demeye hazır değillerdi. 1936 Şubat'ında Rheinland'a ordunun girmesi işi bitirdi. Köln Katedrali'nin önünden kaz adımları ile geçen Alman Wehrmacht'ını bütün Almanların görmesi sağlandı. Bir ay sonra Hitler, dış siyaseti konusunda referandum yaptı. Desteği yüzde 99'a çıkmıştı. Alman demokrasisi bitmişti.

Son zamanların pek beğendiğim tarihî filmlerinden biri "En Karanlık Saat (The Darkest Hour)." Churchill merkezli bir İkinci Dünya Harbi filmi. Netflix'te var. Pek güzel işlenmiş. Tavsiye ederim. Filmde, Oxford'dan sınıf arkadaşı bir Alman ve bir İngiliz iki genç diplomat var. Nazilerin iktidara geliş ve orada kalış ortamı anlatılıyor. Dikkatimi çeken bir slogandı: Yeni Almanya. Eski Almanya perdesi kapanıyor, yeni ve güçlü bir Almanya doğuyordu. Gerçekte demokrasinin sonu, İkinci Harp felaketine gidiş, yıkım… Slogan, Yeni Almanya!

Diktatörlüğe adım adım gidildiğini söyledim. Verdiğim örnek, o adım adım gidişi çok yavaş bulan ünlü diktatörün süreci nasıl hızlandırdığının hikâyesi.

DİKTALAR BİRBİRİNE BENZER

Diktatörlüğe adım adım gidiş… Senaryo şöyle: Ülkede bir iktidar ve o iktidarın gücünü sınırlayan siyaset ve hukuk kurumları vardır. Siyasette neyin yapılıp neyin yapılamayacağını, yapılacakların hangi şartlarla, hangi sırayla yapılması gerektiğini belirleyen kurallar vardır. Kuvvetler ayrılığı vardır; hukuk ve mahkemeler vardır.

Bu yapıyı bozan adımlar bu kuralları azar azar çiğneyerek başlar. Siyasi usullerin biri atlanır. Kim karşı çıkacak ki Yapılamayacak şey yapılır. Kim 'olmaz' diyebilir ki Diyen olursa da kulak asmayız. Bu dinlemeyivermeyi geçmiş yıllarda iktidar partisinden biri gayet veciz bir teşbihle ifade etmişti: Kırmızı ışıkta durmayacağız! Kim ceza yazacak ki Sıkıysa yazsın. Anında sürülür. Çünkü o cezayı yazanın patronunu biz tayin ettik.

Mahkeme kararı mı var Berlin'de hâkimler mi var İyi de o Berlin'de bizim seçtiğimiz hâkimler de var. Hâkimler denetleyen hâkimler de var ve bize karşı duran kendini anında taşrada bulur. Mahkeme kararı da olsa, bizim mahkemelerden onun tersine karar aldırıveririz. Öyle karar alınmaz mı Kim engel olacak Kırmızı, yeşil, sarı… Trafik lambasının ışığı ezikleri ilgilendirir. Bizi değil.