Sevgili okurlarım şimdi gelin İtalya'nın Roma kentinde vahşet resimlerinin sergilendiği bir müzeye girelim. Resimler ortaçağdan günümüze insanoğlunun kötülük dolu tarihini anlatıyor. Bir resmin önünde duralım, bu resimde bir insan var, kafası bir kafesin içinde, kafesin diğer tarafında gene hapsedilmiş kocaman aç bir fare duruyor, adam konuşmazsa farenin kafesi açılacak! Devam ediyoruz bir adamı kocaman bir tekerleğe bağlamışlar, tekerlek döndükçe adamın uzuvları kopuyor. Arkanızda da ipe geçirilmiş kesik başlar sallanıyor. Hemen çıkmak istiyorsunuz, gökyüzüne bakmak ve haykırmak istiyorsunuz.
Avrupa müzelerinde özellikle de ünlü ressamların yaptıkları vahşeti anlatan yüzlerce resim var. Canınızı fazla sıkmadan günümüzde hem de ülkemizde gerçekleşen bir vahşet olayından söz etmek istiyorum. ünkü artık vahşetin doruklarına ulaşmış bu olay sürekli kafamı kurcalıyor. Bu vahşeti hiçbir biçimde kendime açıklayamıyorum. Hep birlikte unutmadık ama yeniden hatırlayalım. Bir oğul yaşlı babasını da ikna ederek kendisinden boşanmak isteyen eşini, kollarından bacaklarından tutup babasının önüne atıyor ve baba bir ayindeymişçesine gelinini bıçaklıyor, bıçaklıyor... Ve bu bıçaklanmayı, babasının annesini sımsıkı tutmasını izleyen bir kız çocuğu var. Bir ressam bu vahşeti tuvale geçiremez, hatta bir korku filmi yönetmeninin böyle bir sahneyi çekebileceğini düşünmüyorum.
Şimdi bu baba oğul tutuklandı. Burada kadın cinayetlerinde sürekli suçlu için hafifletici sebepler ileri süren, hâkim indirimini anında fütursuzca uygulayan, savcı ve hâkimlere şöyle seslenmek istiyorum: Sayın filan demeyeceğim, savcı, hâkim bey birincisi bu cinayet küçük bir kızın hayatını altüst etmiştir. ünkü ona hayatı boyunca unutamayacağı bir işkence sahnesi izletilmiştir. Kısaca baba-oğul sadece bir kadın cinayeti işlememiş küçük bir kız çocuğa gerçek anlamda işkence etmişlerdir. Yani suç ikiye katlanmıştır. Kişiye isteği dışında işkence seyrettirmek! Bunun için mahkeme devam ederken öyle hafifletici sebeplere başvurmayın dürüst olun. Davanın tanığının da mağdur olduğunu unutmayın!
Şimdi gelelim şu güzel ülkemizde yazılan, çizilen yüzlerce imdat çağrısı yapılan ve hiç bitmeyen kadın cinayetlerine. Kadın cinayetlerini çok genç yaşlarda yitirdiğimiz değerli yazar Bekir Yıldız'ın hikâyelerinden öğrenmiştim. Özellikle berdel ve töre cinayetlerini. O zamanlar çok geçtim zamanlar geçti, teknoloji gelişti ve biz kadın cinayetlerinin ülkenin her yerinde, her mezrasında, her köyünde, her ilçesinde, her kentinde yaşandığını öğrendik. Ve cinayetlerin sayıları son yıllarda o kadar çoğaldı ki bildiklerimizle günde üç taneyi buldu. Ve artık büyük çoğunluğu bıçakla işleniyor pek çoğunun sebebi de kadının boşanmak istemesi. İşte size tam bir sosyolojik inceleme konusu. Acaba erkeklere boşanmak neden bu kadar zül geliyor, kadının eve kapanmasını, üç çocuk yapmasını öneren politik söylemlerin bu durumun oluşmasında nasıl etkili oluyor Ülkemizi illaki Afganistan yapmaya çalışanların, şeriat gelsin diye çığlık atanların hiç mi suçu yok! Ayrıca