Sevgili okurlarım ülkemin içinde bulunduğu belirsizlik durumu, giderek çoğalan çocuk çetelerinden söz etmek, öldürülen yoldaşların ardından ağıt yakmak, her gün bir kadın cinayetiyle yüz yüze gelmek beni hiç olmadığım kadar umutsuzluğa sürükledi. Keyfi kaçmış bir 68'li olarak dolanıp duruyordum. Canım yazı yazmak bile istemiyor. Neyse ki yoluma Kocaeli bölgesinin duayenlerinden, Kocaeli gazetesi yazarlarından Mustafa Küpçü çıktı ve beni alıp 2012 yılından bu yana İzmit Öğretmenler Evi'nde her perşembe toplanan ve sloganları, "Biz en çok kitap okumayı ve birbirimizi seven insanlarız" olan bir İmece topluluğunun içine attı.
Mustafa Küpçü'ye bir teşekkür borçluyum. Borcumu Karamürsel Belediyesi'nde yeni başladığım ve "Gel Sen de Hikâyemi Anlat!" başlıklı atölyemde kendisinin anlattığı bir hikâyeyle ödemeye çalışacağım. Elimden öyle kolayca kaçmak yok. Atölyemdeki genç Mustafa'nın en büyük hayali Hariciyeci olmakmış. Ankara Siyasal Bilgileri kazanmış ve hocaların hocası Muammer Aksoy onu yanına çağırmış ve sormuş, "Oğlum sen ileride ne olmak istiyorsun" Mustafa Bey heyecanla "Hariciyeci" demiş. Muammer Bey sormuş: "Dil biliyor musun, Galatasaray mezunu musun" Yanıt, "Az İngilizce" olmuş. "Peki ailenden Hariciyeci olan var mı" "Hayır yok." Muammer Bey o zaman en baba tavrını takınıp delikanlıya, "Oğlum sen gazeteci ol" demiş. Mustafa Bey de hocasının sözünü dinlemiş, gazeteci olmuş.
Şimdi gelelim içine atıldığım İmece grubuna. Gruptakilerin hepsi öğretmen ve meslekleri nedeniyle Türkiye'nin her ilçesini, her kentini tanıyorlar. Kars'tan İzmir'e kadar her yerde öğretmenlik yapmışlar. Emekli olunca kahvede okey oynamayı hiç sevmedikleri için düşünüp tartışmışlar ve her ay bir kitap okuyup kitapla ilgili düşüncelerini yazmaya karar vermişler. İlk önce beş olan sayıları giderek artmış, aralarından birkaç kişi kitap okurken vefat etmiş. Şimdilerde 16 yıldır devam eden grubun kişi sayısı 30'u aşmış. Grupta hiyerarşi yok. Herkes o ay okuduğu kitabı öneriyor ve oybirliğiyle gelecek ayın hep birlikte okunacak kitabı belirleniyor. Sonra gelsin eleştiriler, kitabın kişiye kattığı değerler. Ve bu değerlendirmeler, eleştiriler, "Söz uçar yazı kalır" diyen grubun arşivine ekleniyor. Ben de soruyorum: "Tartışma oluyor mu" "Elbette" deyip ekliyorlar: "Ama biz birbirimizi sevenler topluluğuyuz."
Gelelim bu okuma işi nasıl kent içinde nasıl çoğaltılıyor. Yok öyle ben kitabı okudum işim bitti demek. Grup elemanları çevrelerine özellikle üniversite öğrencilerine okudukları kitapları satın alıp dağıtıyorlar. Komşularına bayram hediyesi veriyorlar. Ancak okuyup eleştirilerini ve beğenilerini anlatmak koşuluyla. Bu arada iki yıl önce Umut Tepesi'nde bir hatıra ormanı kurmuşlar, üniversite ile birlikte büyütüyorlar. Ayrıca çevredeki kentlere, kasabalara gezi düzenliyorlar. İsteyen gelebiliyor. Sonra mesela Troya Müzesi'nde neler hissettiklerini yazmak koşuluyla. Bu da her ay çıkardıkları İmece dergisinde yayımlanıyor. Nasıl canınız böyle bir grupta olmayı çekti değil mi İşler bitmedi, bir dost çocuklara arıcılık dersi veriyor, birileri amatör beden hocalığına devam ediyor, biri doğduğu kent Kilis'e gidip yerel hikâyeleri, türküleri topluyor, kitap yazıyor. Sevgili okurlarım elimde 16 yılda okunup değerlendirilen merhum kitap listesi var. Ne yazık ki dört sayfalık kitap listesini buradan yazamam, internetten listeyi bulabilirsiniz. Pek çok tanıdık adla karşılaşacaksınız.

20