Hiçbir halk bu kadar aşağılanmamıştır!

Geçenlerde havaalanında bir ailenin çocuğunu askere uğurlamasına tanık oldum. Anne o kadar çok ağlıyor ki herkes şaşırmıştı. Sonunda oğlunun ayaklarına kapandı ve "Gitme seni ölüme yollamam ben!" diye haykırmaya başladı. Ben dayanamayıp oradan uzaklaştım ama yıllarca otobüs garajlarında tanık olduğum asker uğurlamaları aklıma geldi.

Onlara en çok otobüs garajlarında rastlanıyor. Davullar eşliğinde, "En büyük asker bizim asker!" nidalarıyla uğurlanıyorlar. Yüzleri heyecandan ter içinde, arkadaşlarının omuzlarında otobüslere doğru ilerliyorlar. Bu, onların hayatlarındaki en önemli günlerden biri. Askere gidiyorlar!

Onlara en çok otobüs garajlarında rastlanıyor, bavullarında endişelerini gizlemeye çalışan analarının özenle hazırladığı çamaşırlar. Kulaklarında binbir tembih: "Aman evladım, yün fanilanı giymeyi unutma, oralarda soğuk adamı dondurur." "Aman evladım, astım ilacını sık sık kontrol et. Bitmeye yakın hemen yaz, yollayalım. Oralarda bulunmaz." "Aman evladım, ne durumda olursan ol üşenme, birkaç satır yaz, yolla. Bizi merakta koyma." "Aman evladım, hiçbir şeyi dert etme. Paraysa para, altınları bozdururuz olur biter."

"Sonra, sonra evladım ölme." "Evladım ölme."

Onlara en çok otobüs garajlarında rastlanıyor. Cüzdanlarının en kuytu köşelerinde gencecik, kızların fotoğrafları; ellerinde, yüreklerinde bir sıcaklık: "Beni unutma. Aşkımız seni korusun." "Canın sıkıldı mı beni düşün. Gittiğimiz sinemaları, mendirekteki gezintilerimizi hatırla. Benim kokum sana bir rüzgâr olup ulaşsın." "Oralarda gökyüzü çok yıldızlı olurmuş. Hep göğe bak, ne zaman çoban yıldızını görürsen beni hatırla. Gelecekte kuracağımız yuvanın düşünü kur. O zaman vakit daha çabuk geçer." "Her şeyi unut beni unutma."

"Sonra, sonra canım, birtanem ölme." "Ne olur ölme."

Onlara en çok otobüs garajlarında rastlanıyor. Yürekleri pır pır. Gözleri dolu dolu, sık sık kendilerini uyarıyorlar: "Erkek adam ağlamaz oğlum, unutma!" Çocukluklarından sahneler geliyor akıllarına. Sünnette giydikleri elbiseler, o giysiler içinde gezdikleri yerler, lunaparklar geliyor akıllarına. Diploma törenleri, birayla sarhoş oldukları akşamlar, öptükleri ilk kız geliyor akıllarına. Kızın elbisesinin rengini, biçimini bile hatırlıyorlar. Beyaz yakalı, kırmızı bir elbise, yok yok, mavili beyazlı bir etek giymişti, beyaz bir gömlek...

Büyükannelerinden dinledikleri türküler geliyor akıllarına. Kızkardeşinin karda düştüğü gün geliyor. Kızcağızın ayağı kırılmıştı, ağabeyi az sırtında taşımadı onu. Bir ay okula götürüp getirdi. Büyüdü artık, yakında kısmetleri çıkar. Uçup gider. Askerlik dönüşü artık sevgiliyle söz kesmek gerekir. Acele bir nişan, ardından düğün. Askerlik bir bitsin, şu atölye işine sonuna kadar asılacak. İnsanın işi kendi işi olmalı. En iyisi bu. Hele şu askerlik bir geçsin.