Cennete gidip gelenler

Sevgili okurlarım, hiç böyle zamanlar yaşamamıştık, "at izinin it izine karıştığı"; her an, her dakika bir lağım pisliğinin üstümüze sıçradığı, bazılarının bu lağım pisliğini dünyanın en güzel kokusu gibi akciğerlerine çekip "Şükür Allah'ıma" dedikleri bir zaman. Mide bulantısından, utançtan başımızı kaldıramadığımız bir zaman. Ve bu zamanda beni bir düşünce aldı: "İnsanlar cenneti ne zaman keşfetti ve neden cennet, hurilerle dolu bir mekân olarak tasvir ediliyor"

Kuran'da biraz var ama meğerse bu işin ucu, suikastlarıyla tanınan ve Alamut Kalesi'nde ikamet eden Haşaşilere ve çok güçlü bir lider olan Hasan Sabbah'a dayanıyormuş.

Bu konuda ben ünlü gezgin Marco Polo'nun yalancısıyım. Moğol İmparatorluğu tarafından yıkıldıktan çok sonraları Alamut Kalesi'ne giden ve çevrede dolaşan hikâyeleri ballandıra ballandıra anlatan, Marco Polo'nun. Hemen söyleyeyim, Marco Polo da bizim Evliya elebi gibi, olayları abartmaya pek bir meraklı. Eh gezginler öyledir hele de o çağda dünyayı gezip de muhteşem hikâyelerle dönmemek olmaz.

O hikâye şöyle, bu Alamut Kalesi çok dik bir yerde. Yani öyle elini kolunu sallayarak buraya ulaşmak mümkün değil, ayrıca kalenin çevresi çok güzel bahçelerden oluşuyor, havuzlu, fıskiyelerinden rengârenk sular fışkıran gül ve yasemin kokusunun insanın aklını başından aldığı bahçeler. Bu bahçelerin yanı başında da göz alabildiğine haşhaş ekilmiş tarlalar uzanıyor, bunun nedenini biraz sonra anlayacağız.

Diyelim ki bir grup Hasan Sabbah'ın Alamut Kalesi'ne geliyor. ünkü bir söylenti dolaşıyor, Hasan Sabbah insanları cennete gönderiyormuş. Bu durumda gönüllülerin kuyruk olduğunu düşünebiliriz. Yahu cennete gideceksin.

Buraya kadar tamam, Hasan Sabbah bana göre, Nazilerin ünlü propaganda şefi Goebbels'in büyük babası. Cin gibi zeki. Cin gibi insan zaaflarını çözmüş biri. Evet, gönüllü geliyor ve Sabbah'ın karşısına oturuyor, Sabbah onu cennete yollayacak. Biraz sohbetten sonra tarlalardaki haşhaştan yapılmış şerbet gönüllüye sunuluyor. Gönüllü şerbeti içip kendinden geçiyor ve hemen fıskiyeli havuzların bulunduğu bahçeye götürülüp bir havuz başına bırakılıyor. Gönüllü bir süre sonra gözlerini açıyor, yasemin ve gül kokusu, yarı çıplak huriler, dünyanın bütün yemişleri ve hiç eksilmeyen bir müzik.

Gönüllü orada bir hafta kalıyor, canı hangi içkiyi istiyorsa içiyor, hangi yemeği yemek istiyorsa yiyor ve hangi huriyle yatmak istiyorsa yatıyor. Her şey serbest. Bu arada gönüllüye, "Burada sürekli kalabilmen mümkün ama bunun için ölüp yeniden yanımıza gelmen gerekiyor. Bunun için bizim için savaşacaksın" deniyor. Ve bir gün gönüllüye yine haşhaşlı şerbet içirilip Hasan Sabbah'ın karşısına bırakılıyor. Uyanan gönüllü o andan sonra ölmek ve yeniden cennetine kavuşmak için can atmaya başlıyor.