Asrın muhabbeti

Güya kurucu paradigma adı altında merkeze konuşlanıp bir değer üretmeksizin salt varlıkları itibarıyla kabul görmeyi umanlarla küresel oligarşinin mevsimsel ihtiyaçlarını giderip, bizzat Amerikan emperyalizmine hizmet edenlerin ya da işte daha anlaşılır basitlikte uluorta sözü edilen meşruiyet uğruna distribütörlük yapanların aslında aynı olup sadece renklerinin farklı olduğu, birinin daha koyu lacivert takıldığı fark edilirse her şey düzelir. Belki memleket sosyolojisi bunun tamamen farkındadır da hangi renk olursa olsun kendinden mamul olana canhıraş biçimde sahip çıkma güdüsüyle hareket edişin doğal karşılığını yaşar. Gemisini yüzdüren kaptandır çünkü yüzdüremeyip onu batıranın akıbeti hakkında haber verecek olan geride kalıp bu elim vakayı seyretmekle iktifa edenlerdir ki şahit olup müdahalede bulunmayan hainlerden çok da gerçeğe dönük rivayetler beklenemez. Herkesin aynı anda şahit olabildiği bir vakada dahi kurgusal tarih oluşturabildikleri, aciz bırakılışları kahramanlık, dalga geçişleri iltifat diye tevil ettikleri görülür. İhanettir, lakin ihanetin tanımı bile artık bambaşkadır.

Bir köşede özlemle beklenip üstüne gül, çiçek, konfeti atılan; geçince ardından koşulan mersoların, içindekilerle beraber üstüne toprak atıldığında her şey düzelir. Siyasal değil tamamen sosyolojik vakadır ki bu ilginç serencamın ancak figüranını oynayabilen kitleler, birer birer, birey birey ruhsal anlamda rahatsızlıktan maluldür. Ve nedense söz konusu sosyoloji cami kapılarında, türbe civarlarında, külliye kampüslerinde, inşaat şantiyelerinde varlık gösterir. Kulun tanrıyla arasına girdiği iddia edilen aracılar (asla put değil, sadece vesile diye görülen ulu kişiler) gibi araçlar da kutsal olmalıdır! Öyle şeyhi, gavsı, lideri, başkanı taşımak, başka bir araca nasip olmayıp mersoyu şerîfe nasip olmuşsa inanan bir kavim için bunda ibretler vardır. Dolayısıyla inananlar ibreti dahi aşıp hikmetle bakar; inanmayanlar inanma şerefine nail olmuşlar tarafından nasipsiz kabul edilir.

Dost dost diye nice sineğe sarılıp sonra soluğu sadık yârinin kapısında alanlara gelince… Onlar, her şey gibi sinemayı da endüstrileştiren Hollywood'un ucuz aktörleriyle kıyaslanması gereken, nitekim kendi endüstrisini eleştirmek için kimilerinin oyunculuklarına övgüler düzdüğü kişilerdir. İş bu aktörlerin, görevi, siparişi, icazeti, meşruiyeti, gazı kimden aldıkları, faturasını da kitlelere çıkardıkları ve bunu nöbetleşe yaptıkları, hatta ibadet bilinciyle adeta bir ritüel olarak yerine getirip bir zaman mahiyetini tartıştırdıkları, dolayısıyla oyunculuklarının da bir halta yaramadığı anlaşılır. Ancak bu döngünün aslında çoktan anlaşmaya varılmış, planlanıp projelendirilmiş oyunda kalabilmek, rol kapabilmek adına figüranların güven tazelemek için kişisel ve kurumsal performans sergileyişinden ibaret olduğu anlaşılırsa düzelmeyen bir şey kalmaz. Nitekim dostlar alışverişte görsün istenir ve geriye pazarlıksız bir alışveriş görüntüsü kalır. Hunharca icra edilen düğün alışverişlerini andırır; bir taraf hep ister, aynısından başkasında da var sen neden alamayasın der, yıllara yayılan taksitler aşk yuvası kurgusalında rahat huzur bırakmaz. Düğün baronları kazanır. Hani silah tüccarları gibi… E tabi alışveriş içeriği içecek, patates kızartması, ekmek içi köfte, temizlik malzemesi ve sair olmadığı için Yahudi malı sayılıp sayılmayacağı göz önünde bulundurulmaz. Boykot hamburgerle kolaya kadardır, ef bilmem kaçın, yerli ve milli olmayan yolcu uçağının, doğal yollardan satın alınan gazın boykotu olmaz.