Asrın Maiyeti

Bunca zaman Yahudi ablukası ve bombardımanı altında görece yaşam süren Gazze'yi, aziz dost Trump'ın planına ikna etmek bizzat HAMAS'ın işbirlikçi tanımına uyanlara kalır. Herkes tarafından yapayalnız bırakılan HAMAS, tam iki yıl soluksuz savaşır. Yahudi işgal tarihinde ve Yahudi karşısında bunun yüzde biri kadar süren bir savaş, bir direniş, böyle bir tokat görülmez. Bir türlü aşamadığı Gazze direnişi karşısında Yahudi, her zaman olduğu gibi ağa babalarından yardım ister. Pek yakın tarihlerde tanık olunduğu gibi kadim Yahudi ağlayışı neticesinde İran yalnız bırakılır, Ensarullah terörize edilir, Hizbullah'ın adı bile anılmaz. Muhtemelen Yahudi ağlaklığında yürütülen her bir diplomasi kırıntısı aynı yere dayanır. Ne Yahudi, ne ağa babaları, ne bir arabulucu memleket... Doğrudan doğruya, 'Ne demek ağam, hemen hallederiz' tavrıyla işe koyulan işbirlikçiler... Böyle bir teslimiyet karşısında değil sandalye tutmak, kapıya kadar uğurlamak, uçak bile bağışlanır. Tabi ücreti mukabilinde...

Aşk tadında yaşanıp geçilen Amerikan macerasına 'at pazarlığı' demek bir deyim olarak doğru olsa bile ata hakaret sayılır. Dolaysız biçimde meşruiyetten söz edilebilmişse mevzu manda pazarlığıdır ki manda ve himaye muhabbetine atı karıştırmanın âlemi yoktur. Hem içerisi hem de dışarısı için meşruiyet kaygısı vardır; itina ile o kaygı giderilir. Meşruiyetin bile yeterince tartışılmadığı yerde maiyet soruşturmak gayri kabildir. Kimin nereye çalıştığı, kimin adamı olduğu, kimler sayesinde işbaşında bulunduğu; yetkilinin cevabına uygun sorular soracak, yapay zekâlı gazeteciler, canlı yayınladığı görüntü ve sesi aynı anda rahatlıkla manipüle edebilen televizyonlar, tüm alay ve hakaretleri izleyicisinin gözüne baka baka pişkinlikle tevil eden yorumcular marifetiyle savuşturulur. Sonrası zaten basit kurgularla poz verişlere, en azından iç piyasada meşruiyet pekiştirişlere kalır.

İnsan genel olarak acziyetinin farkında olabilen bir varlıktır. (Farkına varamayan da kendi cehaletinin mağdurudur.) Bu acziyetin, otoriteler tarafından mütemadiyen mahkeme ilamı gibi mağdurun yüzüne okunması çağın ahlâksızlığıdır. Çağın ahlâksızlığı çağı hiç mi hiç ilgilendirmez, sadece yaygın ahlâksızlığa her insan, hayvan, nebat ve eşya gibi zaman da çare bulamaz. Nitekim belli periyotta seyreden zaman içinde, acziyet yüze vurulur. Salgın hastalık deyip can çekişe çekişe ölen insanlar gösterilir mesela; içinde en ufak şüphe barındıran ne emredilmişse ona çaresiz boyun eğer. Zaten ecele dair kimsenin inancı kalmamış, kendi kaderini birilerinin planına kurban vermiş, dünyadaki varlığı gasp edilmiş, her şeyiyle talana uğramış insan teki, bir mücadele ufku geliştirmekten çok uzaktır. Sonra insanın kobay olarak kullanıldığı, üzerinde her tür kötülüğün denendiği, çoğu zaman ölümcül olabilen programlara karşı bir eylem ortaya koyma iradesi ilginç bir şekilde batı cenabından beklenir. Oysa kötülüğün arkasındaki gizil gücün orada konuşlandığına, dünya ve yaşayanlara yönelik tüm olumsuz koşulların batı cenahından neşet edip yayıldığına, hatta bu cihetin başlı başına kötülük olduğuna inanılır. Üstünde uygulanan programa karşı bir eylem geliştiremeyecek kadar edilgin, aklını ve ruhunu kötü patrona teslim etmiş diğer milletler, uyanış ya da diriliş olasılığını biricikleştirdikleri tek adamlardan; bir lider, mehdi, Mesih, halifeden bekler çünkü. O kişi hangi sularda yetişir, hangi tarladan biter, hangi ormanda yeşerir, hangi kentin gettosunda eğitilir pek önemli görünmez. Görünen, birdenbire malum olan, kalbe doğan, belki rüyada bildirilen bir adam çıkıp tüm bu olumsuz gidişatı yerle yeksan etmelidir! Nasıl Yegâne güç, kitleleri ardına takabilmek gibi görünür. Kitleler yani reklâm ürünü birinin ardına takılabilecek kadar kendinden geçmiş, eğitilemeyecek kadar inançlı, üç beş hamaset söylemini cansiperane savunacak kadar inatçı insan güruhu… Dünya hatta galaksi lideri bir başkasıdır da herhangi bir savaşı Trump durdurmuş olur! Yahut da görev biçtikleri!.. Ya da işte ne fark eder.