Hayat pahalılığı kimleri eziyor

Türkiye, Arjantin'den sonra dünyanın en yüksek enflasyonunu yaşıyor. Üstelik enflasyonu düşürmeye yönelik söylemlerin pratikte karşılık bulmadığını görüyoruz. Gelirlerini gerçekleşen enflasyon kadar artıramayan yurttaşlar hayat pahalılığı altında ezilmeye devam ediyor. Kim bunlar Küçük işletmeler, esnaf, köylü, serbest meslek sahipleri, ücretliler, dar gelirliler, emekliler ve işsizleri sayabiliriz. En alt sırada; Türk-İş'in şubat ayı, açlık ve yoksulluk sınırı araştırması sonuçlarına göre "açlık sınırı" olan 16 bin 257 liranın altında aylık gelir elde edenler ile "yoksulluk sınırı" olan 52 bin 955 liranın altında aylık gelir elde edenler geliyor. Açlık sınırı, dört kişilik bir ailenin sadece dengeli beslenebilme harcamasını; yoksulluk sınırı ise dört kişilik bir ailenin gıda, giyim, konut, ulaşım, eğitim, sağlık gibi zorunlu harcamalar toplamını ifade ediyor.

BÜYÜK SERVET TRANSFERİ YAPILDI

Bir de gelirlerini enflasyondan fazla artıranlar ve enflasyonu fırsata çevirenler var. Başta devlet olmak üzere Türk Lirası borçlarını enflasyon nedeniyle eritenler ya da sahip oldukları varlık değerleri enflasyondan fazla artanlar bu işten kazançlı çıkanlar oluyor. Devlet ayrıca harcamalar üzerinden daha fazla dolaylı vergi topluyor, enflasyonist kârlar üzerinden daha fazla vergi alıyor. "Nas var" diye yaratılan negatif reel faiz imkânından yararlanıp zenginleşenleri de saymalıyız. Zengini daha zengin eden, fakiri daha fakir eden, gelir dağılımını bozan ve yoksulluğu derinleştiren, büyük servet transferine neden olan bu enflasyonist süreç nasıl başladı

EKONOMİK DENGELER BOZULDU, BÜTÇE AÇIĞI TEHLİKELİ BOYUTTA

Hatırlamakta yarar var çünkü her şeyi çok çabuk unutuyoruz. Eylül 2021'de yeni ekonomik model diye faiz indirimleri başlayınca döviz kurları artışa geçti, ucuz kredilerin, para basmaların ve parasal genişlemelerin eşliğinde enflasyon çıkışa geçti, cari açık fırladı, kuru tutacağız diye Merkez Bankası'nın rezervleri tüketildi, güven yok oldu, yurtdışına sermaye çıkışları belirginleşti, ülkenin kredi risk primi (CDS) 700 baz puanı geçti, dağıtılan seçim ulufeleri, yapılan seyyanen zamlar, KOİ projelerinde ve kamu ihalelerinde yandaşlara aktarılan paralar devasa rakamlara ulaştı. Şehir hastaneleri kaynaklı sağlık zararları büyüdü, SGK'ye yapılan transferler bütçe açığını tehlikeli boyutlara getirdi. Üstüne binen deprem harcamaları ise işin tuzu ve biberi oldu.

2023 yılında 1 trilyon 375 milyar liraya (GSYH'nin yüzde 5.2'si) ulaşan Cumhuriyet tarihinin rekor bütçe açığıyla karşı karşıya kaldık. OVP'ye göre 2024'te bütçe açığının 2 trilyon 652 milyar lira (GSYH'nin yüzde 6.4) ile neredeyse ikiye katlanacağı öngörülüyor. Aynı şekilde kamu borçları da katlanarak büyüyor. Ocak 2024'te merkezi yönetim bütçesi 150.7 milyar lira açık verdi, bunun 121.1 milyar liralık kısmı faiz giderlerinden kaynaklanıyor.

TÜİK 2023 yılı büyüme verilerini açıkladı. Buna göre Türkiye 2023'te yüzde 4.5 büyümüş ve kişi başına gelir ise 13 bin 110 dolara çıkmış durumda. Burada iki husus dikkat çekiyor: Birincisi büyümeyi sürükleyen iç talebin (tüketimin) canlı olduğunu, enflasyonun katılaştığını ve kontrolden çıktığını görüyoruz. Mevcut politika faizinin yetersiz kaldığı, etkili bir parasal sıkılaştırmanın olmadığı ve bunun maliye politikasıyla desteklenmediği ortaya çıkıyor. İkincisi de kişi başına milli gelirdeki artış, geniş kesimler fakirleşirken birilerinin iyi zenginleştiğini teyit ediyor.