İlim ve ehliyet yoksunu, âdil olamaz

Kaderin mayası ezel damgalıdır. Ezel damgalı kader mayası ebedîlik garantidir. Bu ilâhî denklemin zıddına hayat formülü batıldır, akla zâiddir, haramdır.

Böyle bir formül kurmak, akıl kârı değildir. Hakkın, adaletin, merhametin ve tüm kurumları ile köklü medeniyetin zıddınadır. İlkeler sistemini çökerten felaket budur. İnsan, ezel damgalı ve ebedîlik garantili kader mayasına müdahale edince felakete dönüşür. Onun için herhangi bir alanda dengesiz uygulama zulüm olur.

Bugünkü dünya insanlığının görünen özelliği de bu gerçeği sahnelemektedir. Güneş gibi aydınlık olan bir sistem, iktisadî hayattır. Bu iktisadî hayatı taçlandıran faktör kanaat nimetidir. Böylesi üstün değerleri olmayan toplum aşırıdır, çılgındır. Aynı zamanda doyum bilmeyen canavardır. Doyumsuz canavarlar sistemi olan kapitalizm özverisi, merhameti ve adaleti olmayan açgözlülerin sistemidir.

Açgözlüler sisteminde bencilleşen toplum bireyleri "sen çalış ben yiyeyim, sen kötü ben iyiyim" marazına kapılırlar. Bu türden olanlara" para budalası" yaftası vurulur. İşte bencilleşen çıkarcı budalalar bunlardır. Bunlar hiçbir kural tanımazlar. Maddî değer adına ne varsa benim olsun, nerde ne bulursam ben hortumlayayım zihniyetinde ısrar ederler. Âdil paylaşımdan uzaklaşırlar. Ekonomik hayatı çekilmez hale getirirler. Bu şekilde mal ve servet sağlamaya kalkışanlar haram türedileridir.

Böyle bir gelir, kazanç değil, soygundur, haramdır. Haram da, çılgınlık, aşırılık, hak tanımazlık ve hortumlamadır. Ülkemizde de görevlilerimizin makamı yükseldikçe, hizmeti azalan ve verimi minimize olan çıkarcıların iştahını artırır. Hırsını kamçılar ve doyumsuzlukta zirveye fırlatır. Artık bunlar değer tanımaz ve hak kabul etmez olurlar.

Bu zihniyetin, cumhuriyetin kuruluş dönemindeki yıkıcı icraatları çoktur. İnsanlık tarihinde görülmemiş bir kıyım yapılmıştır. Bu dönemde en acımasız, en amansız, en karanlık ve hatta en düşmanca icraatları, korkunç boyutlara ulaşmıştır.

Bütün değerlerimiz, bin yıllık yazımız, Allah'ın sistemi dinimiz düşmanca muamelelerle yasaklandı. Haliyle hilafet kaldırıldı. Yıkım başladı. İstanbul'da dört yüz elli cami yıkılıp silme tıraşlandı. Daha nice medrese, mektep, imarethane ve vakıf arazileri el değiştirdi. Ya da yandaşlara peşkeş çekildi. Yıkılmayan camiler, ya depo, ya asker sevkiyat merkezi, ya da başka ihtiyaç merkezleri olarak kullanıma açıldılar.

İşte böylesi bir manevi tahribatın tezgâhından geçerek eğitilen nesiller asimile olmuş ve manevi değerlerini hatırlamayacak nesillerdir. Elbette bunlar, hak ve hukuk tanımayacak ve çıkarına geleni, haram helal demeden hortumlayacaklardı. Eğer bu ümmette Kur'an ruhu kalmış olsaydı bu kadar zayiat vermeyeceklerdi.