O olmaz, bu da olmaz ya (3)

O olmaz, bu da olmaz ya (3)

İlhan Oral

Batı haçlıları İslam'ın gücünü çökerterek müslüman devletini yıkmayı planladılar, yıktılar. Bunun için de en hassas, en zararlı ve en tehlikelisini becerdiler.

Kadınımıza çirkef kancalarını attılar. Daha önce nice bozgunculuk düzenlediler.

Osmanlının son dönemlerinde Payitahtımızda umumhaneler ihdas edildi. Tabii olarak bunda nikâh gibi insanlık mayasını hedeflemişlerdi. Kadın erkek ilişkilerinde şehvet; Rabbimizin başka hazinelere hamletmediğ lütfudur. Bu ilâhî lütuf, nikâh dışı olursa zina olduğu için haramdır. Allah adının zikredildiği nikâh varsa doğal buluşmadır, helâldir. İşte Batı haçlılarının bütün gayreti bizim helallerimizi de haramlaştırmaktı.

Çünkü haram olan besin maddeleri ve diğer hayat gerekleri, insanın utanma duygusunu arızalandırır. Batının haçlı şeytanları bunu öğrenmiş ve uygulamak için planlarını buna göre hazırlamışlardı.

Fakat ilginçtir. En güzel bayanlar bile kendilerini vitrin malzemeleri gibi teşhir etmekte yarışa katıldılar. Bu da yetmedi açılabilecek kadar açıldılar. Bu da yetmedi. Döğme yaptırarak kendilerini pasaklı yaptılar.

Özgürlükleri, onların hanımlık değerlerini buharlaştırdı. Özellikle güvenilecek tarafları kalmadı ve sevilecek özellikleri silindi. Türkiye'de yirmi milyon insan bekâr kaldı. Bugün yalnızca Cerrah Paşa Hastahanesinde binlerce bayan ve erkek genç cinsiyet değiştirme kuyruğunda bekliyor.

Feministler, LGBT gibi şer şebekeleri harıl harıl bu karmaşayı canlı tutarak bozgunculuklarını sürdürüyorlar. Fuhşu destekliyorlar.

Onlar fasıla ve taviz vermeden tahribata devam ediyorlar. Dikte ederek kabul ettirdikleri sözde kanunlarla faaliyetlerini canlı tutuyor ve aktivitelerini sürdürüyorlar.

Şimdi bunca vahamete karşı bizdeki "OLMAZ"cılar ne yapıyorlar, onu değerlendirelim. Burada bir daha özellikle ifade etmeliyim. Okumamış müslüman kardeşlerimiz "OLMAZ'cılar" dışındadırlar. Çünkü onlar esasta tefrikacı değillerdir. Özellikle cumhuriyet döneminde okuyanlarımız "âlim" olmadıkları için bocaladılar.

Hayatlarında koyun nedir, hiç tanımamış dört âma insanı getirip karşılıklı oturtuyorlar. "Önünüzde bir koyun vardır. Onu tutun ve bize koyunun ne olduğunu tanıtın" diyorlar. "Birinci, koyun tüy gibi yumuşak bir şeydir. İkinci, koyun değeneye benziyor. Üçüncü, koyun ete benziyor. Amma tüylü bir et gibi geldi elime, diyor. Dördüncü, hayır hayır, o bir taş parçasıdır. Fakat biraz farklı taştır."