Unutulmayacaklar

Asaf Çiyiltepe, Erkan Yücel, Recep Yazıcıoğlu, Adnan Kahveci, Füsun Kahveci... Ferdi Zeyrek'in bu ani ölümü, bana Türkiye'deki üstün insanlar geçidini ve biz talihsiz seyircileri bir kez daha hatırlattı. Olayın niyesini araştırmak adliyenin işi. Giden "gelmiyor" demek değil; bize geliyor ve daha da gelecek. Gelenlere dikkat edelim. "Mutlaka böylesi vardır" demek lazım. Hepimizin başı sağ olsun. Ama kırılmayalım, bükülmeyelim. Başımız dik; bu isimleri anarak istikbale yürüyelim.

MANİSA ilginç renkli bir şehir. Osmanlı'nın en renkli iki padişahının, gençliklerinde sancak beyi olarak yetiştikleri bir belde. Genç Kanuni, Pargalı İbrahim Paşa ile orada karşılaşıyor. Fâtih, küçük yaştaki padişahlığını orada benimsiyor. Şehir güzel; etrafındaki dağ (Sipil) onunla tezat hâlinde bir güzellik taşıyor. Bereket var, çalışkanlık var, azim ve gayret var.

Türkiye'nin parlak geleceğinden bir genç bu beldeye uğradı: Ferdi Zeyrek. Kısa zamanda kendini gösterdi ve bizden ayrılıp gitti. Bazı insanlar vardır, ağırlığını kendi hissettirmeden evvel etraf hissetmeye başlar. Yerinde duramayan bu insanın, mutantan bir yük taşıdığı anlaşılır. Parlayan, güler yüzlü... Büyükşehrin belediye reisi değil de komşusunun, herkesin derdine sessizce el uzatabilen delikanlısı gibi. Hakikaten geleceğin adamı olacağı anlaşılıyordu.

Haberin Devamı

Türkiye, iyi belediye reisi görmemiş bir yer değil. Hiç unutulmayacaklarımız var. Muhteşem faaliyetler yapan, düzgün eserler ortaya koyanlar ve onların yanında berbat olanlar da...

BELDENİN BAĞRINA BASTIĞI LİDER

Fakat bu genç mimarın etrafına göre tevazu ile karışık bir üstünlüğü vardı. Zengin bir tarihî beldenin, bir Magnezya'nın (Ulukent demek) mirasını sözle değil; tavrıyla, uzun konuşmadan bildiğini bilen ve bildiren hâliyle temsil ediyordu. 1.5 yılın içinde, bir sokağın öbür sokakla bağdaşmadığı; her çeşit partinin ve görüşün birbiriyle kavga etmediği ama yuvarlana yuvarlana ilerlediği bir beldenin sevdiği, bağrına bastığı lider olmuştu.

Becerikliliğini, dürüstlüğünü ve etkinliğini daha meslek odasındayken gösterdiği belliydi. Uludağ Üniversitesi Mimarlık Fakültesi mezunuydu. Eşi başta olmak üzere, bütün etrafındaki kadro kıpır kıpırdı. İki kere konferansa davet edildim. Benim gibi 70'ini geçmiş birini bile gayrete getiren, "Şurada otursam da şunlarla koşuşsam mı" diye düşündüren bir grup.

Ani bir ölüm... Şakayla dehşet bir arada. Bu memleketin insanlarına gökte parlayan, hele hele "." diye sürüklenen insanlara bir ışık. İster istemez bana, ömrümün içindeki onun gibi başka Türkleri hatırlattı. "Hüzünle ve ama niye" diye sordurarak.

Haberin Devamı

1960'ların sonlarından, Ankara'da beklenmedik bir cenaze törenini hatırladım. Büyük Kurtarıcı'nın başkentinde kurmak için onca çaba gösterdiği devlet tiyatrosuna, tekniği ve repertuvarıyla karşı çıkan yapısıyla iddialı İstanbul'daki; kendisini pek de kabul ettiremeyen ama İstanbul'da Türk tiyatrosunda harikalar yaratan bir trupun başındaki adamı, Asaf Çiyiltepe'yi hatırladım. Zamansız öldü ve onun kaybıyla, bu dünyadaki muhteşem bir tiyatro başkentliğine aday olan Ankara tiyatroları da yavaş yavaş umursamazlığa gitti.

Üzerinden çok zaman geçmedi; Türkiye'nin gördüğü en büyük oyunculardan birisi, Erkan Yücel, aynı şekilde uzun bir turne sırasında geçirdiği kazada aramızdan ayrılıverdi.

Haberin Devamı

BU İSİMLERİ ANARAK İSTİKBALE YÜRÜYELİM

Karadeniz'in kıyısında, Sürmene Köprübaşı'nda; dürüst, çalışkan, dinamik, üstün zekâlılar köyünden çıkan bir vali: Recep Yazıcıoğlu... "Bizde yok yoktur" diye memurlarını gayrete getiren, daha doğrusu ikaz eden; "Çocuklar kazandığı Anadolu lisesine gidemiyorsa, Anadolu lisesini buraya getirirsin!" diye memurları haşlayan adam.

Tokat'tan sonra, kısa ömründe Erzincan'ı ve ardından Aydın'ı aydınlatan; sadece mezun olduğu Ankara Hukuk Fakültesi'nin değil, bizim Mülkiye'nin talebeleri içinde bile 'fan' hâline gelen adam. Herkesi kendi hâlinde bırakarak gitmek zorunda kaldı.