Su savaşları

Türkiye'nin su krizleri hiç umulmadık bölgelerde ortaya çıkmaya başladı. Toprağı ve suyu tüketen ürünler için açılan kuyuların akıbeti ortadadır. Bu yanlış uygulamaların son bulması gerekir. Konya Ovası artık zirai bölge olma özelliğini yitiriyor. Çukurova'nın verimsizliğini de sert mali tedbirlerle gidermek zorundayız. Akdeniz'in en bereketli ve geniş ovası, en akılcı şekilde değerlendirilmelidir.

NETİCEDE, Celal Şengör'ün yıllardır uyardığı "su" meselesi fazla beklemeden gün yüzüne çıktı. Türkiye'nin su krizleri, hiç umulmadık bölgelerde, mesela Uşak'ta, ani kıtlıklar halinde ortaya çıkıyor. Bursa'da baraj doluluk oranı belediyenin verilerine göre yüzde 12'ye gerilemiş durumda. (https://www.buski.gov.tr/baraj-detay) Bursa'nın içme suyunu karşılayan barajlarda iklim değişikliği ve kuraklığa bağlı olarak 35 günlük su kaldığını vurgulayan Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, Bursalılara suyu tasarruflu kullanma çağrısında bulunuyor. Çanakkale bölgesinde susuzluk başladı; Güneydoğu Akdeniz'de ise zaten süregelen bir sorun vardı. Dünyada da İran, susuzluğu resmen ilan etti. Artık açıkça görülüyor ki, su savaşları petrol savaşlarından daha önemli.

Haberin Devamı

BEREKETLİ TOPRAKLAR DEĞERLENDİRİLMELİ

Türkiye'nin barajlarla sulama imkânı kazandırdığı bölgelerde yabancıların ve tapu oyunlarının zamanı geçmiştir; bu mesele mutlaka çözülmelidir. Su kontrolünü sağlamak için nesiller boyunca enflasyon pahasına inşa ettiğimiz barajların bulunduğu Fırat havzasının hâkimiyetini korumak zorundayız. Bu, sadece içeride değil, sınır ötesindeki kaynakları da kapsamalıdır. Bugün bundan daha ciddi bir mesele yoktur. Toprağı ve suyu tüketen ürünler (mısır, yonca) için açılan kuyuların akıbeti ortadadır. Bu yanlış uygulamaların son bulması gerekir. Konya Ovası artık zirai bölge olma özelliğini yitiriyor. Çukurova'nın verimsizliğini de sert mali tedbirlerle gidermek zorundayız. Çukurova tarımı, yerel üreticilerin keyfine veya keyifsizliğine bırakılacak bir konu değildir. Akdeniz'in en bereketli ve geniş ovası, en akılcı şekilde değerlendirilmelidir. Bundan daha acil bir program düşünülemez.

Bölgemiz, suyun etrafında gelişen bir medeniyetin mirasçısıdır. Küçük Asya, yani yurdumuz, tarih boyunca Mezopotamya kadar su kaynakları konusunda sıkıntı yaşamamıştır. Bu yüzden tarıma geçişin ilk adresi de burası olmuştur. Bu tarihsel bir gerçektir. Ancak bugün elimizdeki bu imkânı, Mezopotamya'nın yaşadığı sıkıntılara ve çatışmalara düşmemek için dikkatle korumalıyız. Üstelik bu mesele tedricen değil, aniden önümüze gelmiştir. Paniğe kapılmadan ama büyük bir ciddiyetle ele alınmalıdır.

Haberin Devamı

DOĞU AKDENİZ KIYILARINI ELİMİZDE TUTMALIYIZ

Fırat ve Dicle havzası, Türkiye için hem teknik hem demografik hem de siyasi açıdan hayati önem taşır. Burada boşalan köyler, vakit kaybetmeden Asya'daki kardeş potansiyel nüfusla doldurulmalıdır. Çin'in nükleer denemeleriyle yıpratılan bereketli Uygur bölgesinin çalışkan çiftçileri kısa zamanda Türkiye'ye getirilmelidir. Hayvancılık konusunda uzman Kırgızların da bu topraklarda faaliyet göstermesi gerekir. Urfa vadisinin yabancılara satışı sadece durdurulmamalı; satılmış olan araziler de mutlaka geri alınmalıdır. Bu bölgede yabancı sermayeye izin verilemez. Terör örgütünün bir dönem hâkimiyet kurmaya çalıştığı bölgelerde en ufak bir taviz verilmemelidir. Doğu Akdeniz kıyıları ise Türkiye'nin elinde kalmak ve tutulmak zorundadır.

Haberin Devamı

METE TUNÇAY

YIL 1967; asistanların içinde gürültücü, futbol oynayan ama aynı zamanda ikiz çocukları Kut ile Mut'un babası olan iri yarı bir adam. Hem meslektaşlarıyla hem öğrencilerle pek nazik sayılmayacak hitap biçimlerine rastlanabiliyordu ama kırıcı değildi; herkese sempatik geliyordu. Galiba Mete Tunçay buydu. Söylenmeyecek şeyleri söyleyen, sorarsanız herkesin eleştirecek bir yönünü bulabileceği ama kimsenin dostluktan kolayca vazgeçmediği, üstelik alışılmış çalışmalar yapmayan biriydi. Türkiye'de sol akımlar üzerinde çalışıyordu. Sorsanız, bütün Türkiye sol hareketlerin içindeydi. Türkiye'de komünizm hakkında yazılanlar tamamen siyasi hareket zincirinin ürünüydü ama sol hareketin tarihi bahsi "ne var olduğu" söylenen Türkiye Komünist Partisi'nin resmi tarih kitabıydı ne de ciddi akademik araştırma kurullarının elindeydi. Eski solculardan Kerim Sadi ve Hikmet Kıvılcımlı'nın kaleme aldıkları vardı.