Selimiye üzerine: Bir eserin ruhunu korumak

Sinan'ın Selimiye'si hâlâ dünyanın en dengeli, en ölçülü, en zarif kubbe mimarisini temsil eder. Şimdi kalkıp bu mirası "yeniden yorumlamak" bahanesiyle müdahale eden bir kurul var. Ey millet, camilerine sahip çık! Selimiye'ye el sürmek, Sinan'a, Osmanlı'ya, Edirne'ye ve Türk aklının asırlar boyu kurduğu estetik düzenine el sürmektir. Selimiye sadece taşla değil, ruhla inşa edilmiştir ve o ruhu yitirdiğimiz gün, biz de kim olduğumuzu unutacağız.

MİMAR Sinan, malzemeyi son derece tasarruflu, temiz ve sağlam kullanan, mühendisliğiyle Ayasofya'nın dahi statik dengesini koruyan bir ustaydı. Onun eserlerinde, silüetindeki saflık ve ihtişam, çevresiyle uyumu ve aynı zamanda ona yön verme gücü, gelecek yüzyıllara dahi etki edecek bir mimari anlayışın temel taşlarını oluşturdu.

Sinan'ın zirve eseri Süleymaniye'ydi. Ardından, Muhteşem Süleyman'ın oğlu Sultan II. Selim, ona Selimiye'yi yaptırdı. Edirne, Avrupa'ya yürüyen Osmanlı ordularının sevk ve komuta merkeziydi. Aynı zamanda tüccarların, kervanların ve bütün Rumeli'nin İstanbul'dan önceki toplanma noktasıydı. Peki, Sultan II. Selim, payitahtı Edirne'ye mi taşımayı düşünüyordu Selimiye, her zaman İstanbul'un şaşaalı karşılayıcısı oldu.

Haberin Devamı

DÜNYANIN EN ZARİFKUBBE MİMARİSİ

Selimiye Camii'nin restorasyonu tartışmalarına Doğu-Batı sanatı polemiğinden bahseden bazı hocalarımız, örneğin Sadettin Ökten Hoca, Floransa'daki Duomo'ya hiç çıplak gözle, ömründe asansörsüz merdivenleri tırmanarak bakmış mıdır

Bir sabah Brunelleschi'nin ölümsüz eserine tırmanırsın, asansör kullanmadan kubbeye kadar tek tek basamaklardan çıkarsın. Oradan aşağıya baktığın zaman Floransa ve mimari üzerine başta iktisat tarihçileri, diplomasi ve siyasi tarihçilerinin fasaryalarının pek işe yaramadığını görürsün. Onu yapan mimarın imkânsızlıklarını bilirsin. İskele kurmadan tuğlaları nasıl üst üste santimetrik düzeyde yığdığını ve kubbeyi kapattığını görürsün. 15. asrın ortasındaki bu muhteşem detaya hayran kalırsın...

Ortaya çıkan kubbe Ayasofya'nınki gibi değildir. Süleymaniye ve Selimiye gibi de olmayacaktır ama büyük bir mühendisin eseridir, hayranlık duyar, inersin. Dâhileri başka şartlar yaratıyor. Aradan 100 sene geçmiştir, bu dünyaya bir Mimar Sinan gelmiştir. Ölçüleri, seçkileri her şeyi bambaşkadır. Kendi kubbesinden çok Karahisari'nin hattıyla övünür. Kendinden evvelleri onun derecesinde değildir; aynı şekilde ardından gelenler de onu izleyemez. Bir Mimar Sinan daha bulunmaz. Doğu'yu-Batı'yı bırakalım, hizaya gelelim. Michelangelo'nun, Brunelleschi'nin eserleri elbette büyüktür; fakat Ayasofya'nın yapılışından 900 sene sonra Batı'nın ulaştığı mimarî seviye, o görkemin çok gerisindedir. Bizde ise Sinan'ın Selimiye'si bu uzun aradan sonra bile hâlâ dünyanın en dengeli, en ölçülü, en zarif kubbe mimarisini temsil eder. O kubbe yalnız bir taş ustalığının değil, bir medeniyetin kendine güveninin ürünüdür.

Haberin Devamı

Bugün Türkiye'nin bazı camileri rutubetten, nemden, ilgisizlikten zarar görüyor. Kalem işleri, yani o ince nakışlar, sık sık yenileniyor; kimi zaman ehil ellerle, kimi zaman ise zevksiz müdahalelerle. Depremler, bakımsızlık ve yanlış restorasyonlar bu eserleri yıpratıyor. Üstelik çoğunun röleveleri, yani özgün plan ve çizimleri, tarih boyunca özenle saklanmamış; kaybolmuş ya da rastgele arşivlerde tozlanmıştır.

Şimdi kalkıp bu mirası "yeniden yorumlamak" bahanesiyle müdahale eden bir kurul var. Her şeye karar verme yetkisini kendinde gören bir masa etrafında toplanmışlar. Belli ki "torba dolsun" devri yine gelmiş. Edirne milletvekillerinden biri de, her konuda fikir beyan etmeyi meziyet sayarak bu girişimleri destekliyor. Fakat yanılıyorlar: Bu millet artık kandırılmıyor. İnsanlar uyanıyor, olan bitenin farkında. Elli yıl sonra yaşayacak Türkler, bu günü hatırladıklarında, yapılanları ancak alaycı biçimde anacaklardır.

Haberin Devamı


MİLLET CAMİLERİNESAHİP ÇIKMALI

Eğer o kurulda, çocuklarına karşı sorumluluk hisseden, adını saygıyla anılacak bir miras bırakmak isteyen biri varsa, derhal bu işlerden elini eteğini çekmelidir. Zira bu yapılanlar sadece bir mimarî müdahale değil, bir hafızaya, bir kimliğe karşı işlenmiş suçtur.

Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın Selimiye Camii ile ilgili savunma metni göndermesi ise başlı başına bir utanç belgesidir.

Ey millet, camilerine sahip çık! İstanbul Üniversitesi Rektörümüz Sıddık Sami Onar Hoca "Camiler İstanbul'un tapusudur" demişti. Çünkü bu kubbeler, bu taşlar, bu mihraplar sadece ibadet yerleri değildir; bu memleketin tapularıdır. Her gelen kurul, her idareci, her "yenilik" sevdalısı dünyayı kendi hevesine göre değiştirmeye kalkarsa sonu gelmez.

Haberin Devamı

Selimiye'ye el sürmek, Sinan'a, Osmanlı'ya, Edirne'ye ve Türk aklının asırlar boyu kurduğu estetik düzenine el sürmektir. Bir eseri korumak, onu yeniden yapmak değil; onu anlamak, anlamına saygı duymaktır. Bizde ne yazık ki hâlâ bu fark kavranamadı. Oysa Selimiye sadece taşla değil, ruhla inşa edilmiştir; ve o ruhu yitirdiğimiz gün, biz de kim olduğumuzu unutacağız.

KARTALKAYA FACİASI

YANAN SADECE OTEL DEĞİL VİCDANDIR

PERŞEMBE günkü duruşmada avukat Serbülent Baykan'ın yaptığı savunma, Türk adliye tarihine geçecek niteliktedir. Söyledikleri, sadece bir yangın davasının sınırlarını aşan, bu ülkenin adalet duygusuna dokunan sözlerdi. Baykan, adeta bir vicdanın sesi oldu. Duruşma salonunda yankılanan o kelimeler, soğuk duvarların ötesine geçti. Otel sahibi için 5 bin sene, Bakan için 500 sene ceza talep etti. Elbette bu rakamlar mecazî görülebilir ama