Prof. Dr. Nermin Abadan Unat, 1921'de Viyana'da doğdu. Genç Nermin, "Burada okuyamayacağım. Benim pasaportum Türk. Orada okula gitmeyelim" dedi. Ve buralarda hocalık yaptı. Hukukçuluğu siyaset bilimine dönüştü. Nermin Hoca, Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin vazgeçilmez rengiydi. Uzun hayatı içinde o, bu memleketi tanıdı, memleket de onu. Her zaman ifade ettiği gibi; "Ben doğmadım, seçtim" sözü onun bu aziz memlekete olan seçimini, saygısını ve bağlılığını ifade eder.
1921'de Viyana'da hayata başladı. Devirler değişmişti. Birinci Dünya Savaşı öncesinin altın devri artık o pırıltısını kaybetmişti. Aristokrat bir annenin, Avusturya-Macaristan'ın bilinen ailelerinden Karwinskylerin kızıydı; Barones Elfriede Karwinsky... Nermin Hoca'nın "nehir söyleşi" dediğimiz güzel biyografisi Sedef Kabaş tarafından hazırlandı ve Remzi Kitabevi tarafından neşredildi. Babası, İzmirli tüccarlardan Bosna asıllı Mustafa Süleymanoviç (Soley), varlıklı ve çalışkan bir tüccardı. Viyana ve Budapeşte'de ticaret yapardı. Elfriede ile evlendiler. Ablası Alis Türkiye'yi ziyarete gelmiştir; Macaristan'da yaşadı.
İZMİR KIZ LİSESİ'NE GİDEN YOLCULUK
Nermin Hoca çocukluktan itibaren Almanca ve Macarca ile büyüdü. Almanca eğitimi mükemmeldi. Hayatımda buna hayranlıkla şahit oldum. Hatta Türkçede kendisini ifade edemediği cesur durumlarda o dili çok vurucu bir şekilde kullanırdı. Bir keresinde bir Federal Alman milletvekili heyetini bütün küstahlıklarıyla tıkadığını gördüm. Masada Robert Anhegger de vardı. O gün Nermin Hoca'yı, uzun hayatımız boyunca gerçek çehresiyle tanıdığımı söyleyebilirim. Mustafa Kemal 1958'de doğdu. Tabii evin içinde "Mıstık"tı ama toplum içinde ısrarla ve inatla ismi "Mustafa Kemal" diye telaffuz edilirdi. Bu ismin arkasında çok gerekçe yatıyordu.
Haberin DevamıAile ona özel dersle Fransızca da öğretmişti. Sonra, 14 yaşlarındayken baba Süleyman Bey aniden vefat etti. Annesi serveti ve mirası idare edecek durumda değildi; fakirlik başladı. İki harb arası Avrupa, asırlık hanedan yönetimlerini ve sahte zenginliklerini bırakmış; insanlarına sağlık ve eğitim veremeyen devletlere bölünmüştü. Genç Nermin tabiatı icabı ne Macarlığı ne Avusturyalılığı benimsemişti. Galiba ne olduğunu, tepki olarak etrafındaki Almanlardan öğrendi. Soluğu Budapeşte'deki elçiliğimizde aldı. Behiç Bey (Erkin), İstiklal Harbi'nin demiryolu komutanı, efsanevi bir kişilikti. "Burada okuyamayacağım. Benim pasaportum Türk. Orada okula gitmeyelim" dedi ve sefirden "Peki" cevabını aldı.
Derhal Orient Express'te üçüncü sınıf bileti alındı. Ama sefirden trene bir not da vardı: "Üçüncü mevkide seyahat edemez. Seyahat boyunca restoranda oturacak ve yemek verilecek."
Haberin DevamıBir mektup da Sirkeci'deki karakola yazılmıştı: "Mevcutlu olarak akşam vapuruna İzmir'e yetiştireceksin, kaptana teslim edilecek."
Kaptana da bir mektup vardı: "Üçüncü mevki güvertede gidemez. Yemek yedirilecek, yanınızda olacak ve geceyi yemek salonunda geçirecek." İndiği yerdeki karakola da bir mektup yazılmıştı: "Aileye ulaştıracaksınız."
Aileyle Nermin Hoca'nın arası iyi olmadı. Hemen İzmir Kız Lisesi'ne kaydoldu. Bir sınıfta dört profesör yetiştiren okul... Üçü benim hocamdır: Mübeccel Kıray, Zeynep Korkmaz ve tabii Nermin Hoca. Dördüncüsünü tanıma şansım olmadı.
SİYASAL BİLGİLER'İN VAZGEÇİLMEZİYDİ
Gayretliydi. Tercümeler yapıyordu. Türkçeyi hızla öğrendi. Hayatındaki en yakın insanlar Mübeccel Hanım ve eşi, doktor İbrahim Kıray oldu. Hukuk ve Siyasal'ın sevimli hocası, mütebahhir Yavuz Abadan, her şeyden çok hürmet ettiği insandı. Hayatında kalabalık bir Batı üniversiteleri listesi vardır. Buralarda hocalık yaptı. Hukukçuluğu siyaset bilimine dönüştü. Nermin Hoca, Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin vazgeçilmez rengiydi. Bizim gibi başının belası talebeler de vardı ama galiba öyle olmasını da istiyordu.
Haberin DevamıHayatımıza "kamuoyu" diye bir dersi sokmak, işçi göçünün oralardaki tesirlerini araştırmak gibi yenilikleri vardır. Emekliliğinden sonra Boğaziçi Üniversitesi'nde de hocalık yaptı. Geçiş döneminde kontenjan senatörüydü. Mülkiye'ye her zaman saygı duyanlardandı. Tek sloganı şuydu: "Atatürk Türkiye'si olmasa mektebe gidemezdim. Macaristan'da kalsam okula gidemeyen, yarı tahsilli bir işçi olarak kalacaktım. Birçok Türk kadını gibi ben de varlığımızı Mustafa Kemal Atatürk'e borçluyum."
Bu konularda taviz verdiğini görmedim. En küstah Batılı grupların bu konulardaki görüş ve ifadelerine acımasızca karşı dururdu. Hakikaten İstanbul argosuyla façalarını aşağı alırdı. Uzun hayatı içinde o, bu memleketi tanıdı, memleket de onu. Her zaman ifade ettiği gibi; "Ben doğmadım, seçtim," sözü onun bu aziz memlekete olan seçimini, saygısını ve bağlılığını ifade eder.
Haberin Devamı
4