Biz, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra doğan nesiller, başka bir İstanbul'da büyüdük. Ulaşım dertleri vardı ama daha insani yapıdaydı. Tramvayda sarkıntılık vakaları anlatılırdı ama bugünkü gibi büyük bir problem hâline gelmemişti. Suyun çok daha az olduğu İstanbul'da bu kadar pislik görülmedi. Hiç güzel bir 200. yıl yaşayacağımızı zannetmiyorum. Hâlbuki aldığımız emaneti en güzel şekilde gelecek nesillere bırakmak isterdik.
İSTANBUL, dünyanın metropolüdür. Miladın başlarında Roma, bütün Akdeniz'in başkentiydi. Kültürel bakımdan Atina, Helenistik İskenderiye, Babil, Antakya gibi büyük Akdeniz metropollerinin önüne geçmişti. Yaşamın her safhasında ve resmileşmiş kurumlarda Roma bir imparatorluktu. Hele Julius Caesar tarafından Mısır'ın ilhakı, Mısır arazi ölçümleri ve mali sistemin taklidi ile artık gerçek bir devlet olduğu ve zenginleştiği açıktı. Bu şehir, miladın ikinci asrında yani Caracalla'dan sonra bünyesi değişen bir dünyanın ortasında kaldı. 300'lerden itibaren coğrafyası ve stratejik konumu problemlerle karşılaştı. Kaçınılmaz olarak Bizantium denen ve başka isimlerle de anılan İstanbul öne geçti.
Bilhassa dörtlü imparatorluk devrinde İstanbul'un başkentliği kaçınılmazdı. Bunu, ifade edildiği gibi güzelliğine, havasına ya da suyuna bağlamam. Havası bugünkü gibi problemliydi. Güney rüzgârları ve lodosa açık bir yerin güzel havasından bahsedilemez. Yılın 200 günü bu rüzgârlar hâkim olurdu. Su temini ve ulaşımı hiç kolay değildi. Ta 5. asırda İmparator Valens, su kemerleriyle Istıranca'nın suyunu taşımaya çalışmıştı. İstanbul, tıpkı İskenderiye gibi sarnıçlarla geçinen bir şehirdi. Bu sarnıçların bugün bazılarının planı ve kullanımı elimizde; Binbirdirek gibi. Bazıları yeni keşfediliyor; Topkapı sahasındakiler gibi. Bazıları ise İmparator Theodosius'tan sonra yapılan açık sarnıçlardır; bugün hâlen elimizde olan Çukurcuma ve Vefa Stadı çevresindeki sarnıçlar gibi.
Haberin DevamıESKİ VE YENİ İSTANBUL ARASINDAKİ FARK
Konstantin surları Yenikapı ile Unkapanı arasında uzanır. Genişleyen şehri Theodosius, 5. asırda inşa ettirdiği surlarla meydana getirdi. İstanbul hâlâ bunlarla yaşıyor; fakat estetik hakkını vererek kullanamıyor. İçindeki sakil belediye binaları, İstanbul Büyükşehir Belediye binası gibi, istimlak edilerek kaldırılmalıdır.
İkincisi, surların içi, yani tarihî Intra Muros, bugünkü perişanlığını doğrudan doğruya İstanbul belediyelerinin muhtelif tarihlerde yaptığı ya yolsuz ya da usulsüz işlemlere borçludur. Sur içi denen bölgedeki yolsuzluklarda kamu müesseselerinin suçu büyüktür. Maalesef İstanbul Üniversitesi de bunlardan biridir. 1956'larda başlayan istimlak faaliyetleri, ki daha önce de benzeri işler yapılmıştı, şehrin tarihî toponomisini mahvetmiştir. İstanbul, bunları er veya geç tazmin edecek; fakat gelecek nesillere ağır bir yük olacaktır.
Haberin DevamıEn mühim sorunu bizim nesil bulmuştur. Biz, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra doğan nesiller, başka bir İstanbul'da büyüdük. Bu mütevazı, hem de çok mütevazı bir İstanbul'du. Bunun da ulaşım dertleri vardı ama daha insani yapıdaydı. Kokan tramvay görmüyordum; tramvayda sarkıntılık vakaları anlatılırdı ama bugünkü gibi büyük bir problem hâline gelmemişti. Suyun çok daha az olduğu İstanbul'da bu kadar pislik görülmedi. Suyu verilmeyen apartman neredeyse hiç olmadığı hâlde, bu şehrin ahalisinin temiz bir şehirde temizliğe dikkat ederek yaşadığını söylemek mümkün değil.
Bugünkü İstanbul'da 'varoş'tan bahsediliyor. Varoş, Macarca 'sur dışı' demektir. Eski İstanbul'un kenar mahallelerinde Yahya Kemal'in bahsettiği mütevazı hayatın zorlukları söz konusu olurdu. Şehir bir bütündü. Herkesin her yerde kendisine göre akrabası, hemşerisi, tanıdığı vardı. Bugün varoş dediğimiz geniş İstanbul'un halkı, öbür tarafla tamamen yabancı ve itici şartlar içinde. Lisanlar değişik, âdetler değişik. Ulaşım büyük bir problem. İstanbul bugün Japonya'nın Tokyo'su kadar nüfusa sahip ama tabii ki Tokyo'nun düzenli işleyişine sahip değil. Şu anda belki Kahire'yi de geçti. Kahire'ye göre çok düzenli. Ulaşım sistemi var ama nasıl işlediği tartışılır. Millî gelir ortalaması fert başına daha yüksek olabilir fakat sınıflar arasındaki uçurumun kapalı olduğuna dair iddialar tartışmalıdır.
Haberin DevamıŞEHRİN ULAŞIMI BÖYLE HALLEDİLEMEZ
Ulaşım sistemi büyük atılımlar içerisinde ama bu şekilde hâlledilemez. Metrobüs dediğiniz metro değildir. Son haftalarda yine kazalar artmaya başladı. Yaya istasyonlarıyla metronun işleyişi arasında denge yok. Bazı metro istasyonları hiç bitmiyor; devamlı inşa hâlinde. Bunun kabahati merkezi ulaştırmada mı, yoksa büyükşehir belediyesinde mi Ceremesini İstanbul halkı çekiyor. Kış geldi, durakların hâli ibretlik.
Dünyada büyük şehirlerin artık taşınmasından bahsediliyor. Şu anda bu konu Tahran'da gündemde. Ben size arz edeyim: Tahran'ın ulaşım problemi, nüfusu bize yakın olmasına rağmen hâlen daha mükemmel ve az sıkıntılıdır (ideal demedim). Güneydeki sefaletle Kuzey Tahran'daki uçurum büyük ama bunu bizim de aynen yaşamamız gerekmiyor. Güney Hindistan'daki Haydarabad, Kalküta veya Pakistan'da Karaçi'nin durumunu aynen yaşamamız gerekmiyor. Çünkü Türkiye, daha endüstriyel ve daha hareketli bir toplumun ülkesidir.
Haberin DevamıHareketli olmamız, nüfusumuzun bir uçtan bir uca akması, bizim neslin hayatı içerisinde ürkütücü seviyededir. Bu rakamları yaşayan toplumun birtakım hayati problemleri, sağlık tahribatını atlatması o toplumun başarısı hakkında yeterince bilgi verir. Buna, 20 yıllık iktidarların tamamıyla sahip çıkması da şart değildir. Türkiye, 40 senedir didinen, vatandaşların kendileri ve ülkeleri için kaygı duyduğu, partilerin sandıktan çıktığı bir ülke. Başarıları kimse tek başına üstlenemez. Ama ne yazık ki başarısızlıkları kendilerinden atıp, 21. yüzyıl Türkiye'sini herkes kendi inşa ettiğini iddia eder.

5