Hilafetin kaldırılması

1924 yılı Mart ayında Türkiye Cumhuriyeti milletini temsil eden Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kararıyla son halifeyi makamından indirmiştir. Hilafet doğuşu, varoluşu ve kaldırılışıyla her safhasında çok özgün bir kurumdur. Hilafet var olduğu sürece ismi ve sahip olanın iktidarı ölçüsünde etkilidir. Bu statü bittiği zaman tekrar ihdası olmayan bir nadide kristal vazo gibidir. Bugün için hilafet avdeti mümkün olmayacak lüzumsuz bir kâbustur.

TAM yüz yıl önce 3 Mart 1924 tarihinde "Hilafetin ilgasına ve Hanedanı Osmani'nin Türkiye Cumhuriyeti memaliki haricine çıkarılmasına dair" kanunla Osmanlı hilafeti resmen lağvedildi. Hilafet doğuşu, varoluşu ve kaldırılışıyla her safhasında çok özgün bir kurumdur. Varoluşu itibariyle İslam milletlerinin hilafeti yaşanan bir olgudur. Uygulanışı ve meşruiyyeti "sui generis"tir; yani kendine özgüdür.

Müslümanın inancında Kur'an-ı Kerim'de hilafet Hz. Adem ve Hz. Davud için vardır. Hz. Adem insanların atasıdır. Allah'ın adını, varlığını ümmete öğretendir. Hz. Davud peygamber hükümdardır. Kavram ve hüküm böyledir. Bunun dışında; halifenin nasıl seçileceği, nasıl tayin edileceği vahyin konusu olsa da Müslümanların kendi doktrinlerine, içtihadlarına ait olmuştur. "Bütün ümmetin başında bir halife mi olacaktır, birkaç tane mi" bu konu da sahih değildir. Nitekim pratikte de aynı anda birden çok halifenin olduğu bir gerçektir. Halife kimler arasından tayin edilecektir Hz. Muhammed'in soyuna, kabilesine mi aittir; yani Kureyş'ten mi gelir yoksa sadece Hz. Muhammed'in ehlibeyti yani ailesi ve ahfadıyla halife Kureyş dışından bir kabile ve topluluktan olabilir mi

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

Son Halife Abdülmecid Efendi

Pratikte en uzun hükmeden halifelerin Kureyşli olmadığı malumdur. Sözünü ettiklerimiz Türk hükümdarlardır. Seçimle mi gelir, yoksa veraset sistemiyle bir soyda mı devam eder İlk dört halifenin seçimi dışındaki üçünün suikastla görevleri sona ermiştir. Hanedanlar önce Emevî ve Abbasi soyu arasında, bilahare peygamber soyundan olduğunu iddia edenler arasında (Fatımiler gibi) ve nihayet bu soydan olduğu sahih olan halifelerin başkasının vesayeti altında görevlerini devam ettiği görülür. (Abbasi halifelerinin Mısır Memlükleri veya Buveyhîler ve Selçukluların yanındaki durumu gibi.)

Daha Emevîlerden itibaren bugünkü İspanya'ya; yani Endülüs'e çıkan Müslümanlar Emevi ailesinin bir kolunu orada halife olarak ilan etmişlerdir. Endülüs'ün Emevi halifeleri hem Şam'daki Emevilerin bilahare de Abbasîlerin yanında bu görevi görmüştür. Her zaman için Mısır'daki Fatımilerin karşısında başkaları da vardır. İran halifelik ismini kullanmadıysa da İran'ın tarihteki hükümdarlarının; yani Akkoyunlular, Safeviler, Kaçarlar gibi Türk hanedanlarının halifelik iddiasında değilseler de Osmanlı hilafetiyle hiç barışık olmadıkları ve ayrı bir statüde hükümdarlıklarını devam ettirdikleri bellidir.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

EN UZUN SÜRE OSMANLIDEVAM ETTİRDİ

Ama şunu açıkça söylemek lazım; Osmanlı soyu hilafeti en uzun süre devam ettiren, daha da önemlisi Emevîlerden sonra idare ettikleri topraklarda mutlak bir merkeziyetçi hâkimiyetle bu statüyü koruyan sülaledir. Kronolojiye baktığımız zaman aksine zaman aralıkları çıksa da ne Emevîlerin ne Abbasîlerin hâkimiyetleri boyunca Osmanlı iktidarının coğrafi ve idarî bütünlüğüne kavuşamadıkları da acıktır.

1924 yılı Mart ayında Türkiye Cumhuriyeti milletini temsil eden Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kararıyla son halifeyi makamından indirmiştir. Daha da ilginci son halife sadece halife olarak; yani saltanat mevkiinde bulunmaksızın aynı meclisce buraya getirilmişti. Bu da tarihi yönden istisnai, özgün bir uygulamadır. Son veliahd-ı saltanat ve sadece Halife Abdülmecid Efendi bu makama getirilirken hilafet ve saltanat birbirinden ayrı mıdır Münakaşasına katılanların çoğu, "Evet ayrı" demiştir. Hayır diyenler de olmuştur; "Evet" diyenlerden Adliye Vekili Seyit Bey bir müddet sonra iki makamın birbirinden ayrılması caiz değildir diye bir risale daha yazmıştır. Bunun oportünizm olduğunu düşünmüyorum. Şartlara boyun eğen bir fetvadır ve şurası bir gerçektir ki İstanbul'daki hilafet kurumu Ankara'daki Meclis ve hele 1923'ten sonra Cumhuriyet idaresiyle bağdaşır durumda değildir.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

O MAKAMI YÜRÜTMEYİBECEREMEDİ

Halife Abdülmecid Efendi'nin iki makamın ruhunu anlamak gayretinde olmadığı anlaşılıyor. Muhteşem bir sanat bilgisine; ressamlığına ve müzisyenliğine, tarih bilgisine rağmen alçak profil denen, "sudan sessiz, ottan basık" bir makamı yürütmeyi beceremedi. İktidar bölünemez. Osmanlı hilafeti hiçbir zaman ikili şartlarda yaşamamıştı. 1922 yılı Kasım ayında altı asırlık saltanat kurumu Vahdeddin'in çekilmesi, aynı zamanda da makamın ve idarenin TBMM tarafından lağvıyla sadece halife olarak meclis tarafından seçilmiş gibi bu göreve geldi. Dolmabahçe Sarayı'nda oturdu ve ardından bir buçuk yıl sonra hilafetin lağvıyla ve hükümetin kararıyla; hanedanın bütün erkek ve kadın üyelerinin sürgünüyle Halife bu toprakları terk etti.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

Bu sürgüne dahil edilenler daha önce Osmanlı hanedan yasasında tarif edilenlerdir. Buna göre, doğrudan doğruya hanedanın erkek soyundan gelen erkek (şehzade) ve kadınları (sultanlar) hanedan üyesidir. Bu nedenle sultanların soyundan gelen erkek ve kadınların hanedan üyelerinin sürgün dışında tutuldukları bir gerçektir. Ama pratikte bilhassa küçük yaşta olanlar veya ailesinden kendi iradesiyle ayrılmak istemeyen yetişkinler bu sürgüne tabi tutuldu.

Hanedanın kadın üyeleri 1952'deki affa kadar yurtdışında kaldılar. Bu arada Türkiye'ye gelebilen