Bu hafta Hatay, Maraş ve Gaziantep hattını geziyoruz. Gaziantep'te Zeugma Müzesi görülmeli, bakırcılar, kalaycılar ve tekstil mağazalarından mutlaka alışveriş yapılmalı. İkinci durak Şanlıurfa. Urfa çarşısını; bütün sokakları, kahvehaneleri, ikinci kattaki hanları ihmal etmeden gezmek bir vazife olmalıdır. Anteb ve Mardin kaleleri, Urfa'yla birlikte, ağustos sonunda gezilecek Mezopotamya medeniyetinin en canlı, en el değmemiş yöreleri sayılır.
GÜNEYDOĞU
ŞİMDİ Hatay vilayetine dahil olan Dörtyol'dan başlayarak Maraş ve bilhassa Gaziantep hattını geziyoruz. Türkiye sanayisinin yüzde 30'unu barındıran bir bölgedeyiz. Atatürk Barajı'nın getirdiği sulama, ovanın bereketini artırdı; Urfa zenginleşti.
Gaziantep'te Zeugma Müzesi, her şeye rağmen zenginliği ve özgünlüğüyle çevresini kendine çekiyor. Antep Kalesi'nin restorasyon sonrası hâli, görünümü; etrafındaki çarşıların restorasyonu; çarşısındaki esnaf atölyeleri, bilhassa bakırcılar, kalaycılar ve kutnu dediğimiz kumaştan gömlek, kravat ile kaşkol alabileceğiniz tekstil mağazaları mutlaka görülmeli ve alışveriş yapılmalı. Gaziantep Belediyesi'nin şehirde yaptığı restorasyonlar ve düzenlemeler Türkiye'de dikkat çekiyor.
Gaziantep
Haberin DevamıURFA BİRİNCİ DERECE ÇARPICI BİR MERKEZDİR
Antep'ten yapılacak en güzel işlerden biri de yakınındaki Şanlıurfa'ya geçmektir. Fırat üzerinde Halfeti cazibesini koruyor, karşı kıyıdaki Rumkale harabeleri de öyle. Burası, Fırat'ın en güzel manzaralı bölgelerinden biridir. Unutmayalım, Urfa ve Ayıntap bir zamanlar Halep vilayetine bağlı iki sancak merkeziydi. Yakın zamanlara kadar Haleb'in Kapalı Çarşısı kadar canlı, çeşitli zanaatların yer aldığı bir başka çarşı yoktu. Bütün bölgenin canlılığı ve geleneksel zanaatları barındırması bakımından birinci derecede önemli bir merkezi, pitoresk, resim gibi bir çarşıydı. Ne yazık ki bugün Haleb Çarşısı artık yok ve Urfa bu yüzden bölgenin birinci derecede geleneksel ve çarpıcı merkezidir. Bu nedenle Urfa çarşısını; bütün sokakları, kahvehaneleri, ikinci kattaki hanları, üretim ve satış yerlerini ihmal etmeden gezmek bir vazife olmalıdır. İki şehir arasındaki mesafe son derece yakındır ve inşallah bölgede barış yerleştikçe bu geziye Haleb'i de dâhil edebileceğimiz günleri görürüz.
Urfa kenti; sadece Balıklıgöl değil, yeniden restore edilen Eyyubi Camii (eski Gregoryen kilisedir) ve çevresindeki eski gayrimüslim mahallesiyle, Kapalı Çarşı'dan dışarı taşan çarşı faaliyetleriyle, merkez belediye binasıyla, Şahin Bey'in eserleriyle ve pitoresk sokaklarıyla ağustos sonunda gezilecek bölgelerin başında gelir.
Haberin DevamıŞanlıurfa
MEZOPOTAMYA'NIN EL DEĞMEMİŞ YÖRELERİ
Şüphesiz, Urfa - Antep arasında Harran Ovası'ndan dağlara ve şehirlere kadar uzanan sayısız ören yeri vardır. Mardin Kalesi ise başlı başına ayrı bir gezi konusudur. Anteb ve Mardin kaleleri, Urfa'yla birlikte, ağustos sonunda gezilecek Mezopotamya medeniyetinin en canlı, en el değmemiş yöreleri sayılır. Bu bölgelerdeki eski kaleleri, Çukurova'da Anavarza'dan başlayarak gezmek, eski çağ tarihi bilgimizi artırır. Örneğin Kozan gibi bir kasabayı ziyaret etmek, Çukurova hakkında fikir verir.
Bugün sanayinin ve sulamalı tarımın meyvelerinin toplandığı; Türkiye sanayisinin yüzde 30'unun yoğunlaştığı bu bölgenin, barış açısından ne kadar önemli olduğu ve kontrolünün ne denli kaçınılmaz olduğu ancak oraları vatandaşın kendi gözleriyle görmesi, ayaklarıyla dolaşması, mutfağını, kültür ve medeniyet eserlerini tatmasıyla anlaşılabilir.
Haberin DevamıBu bakımdan, bu gezinin ağustosun son on gününde başlayıp eylüle taşacak bir zaman aralığında planlanmasını tavsiye ediyoruz.
Mardin
AHMET MATTİA MİNGUZZİ
BU hafta sonu Minguzzi ailesiyle görüştüm; Yasemin, Andrea ve kardeşleri Ayşenur. Böyle olgun, bilinçli ve bilgili insanları ve aile bireylerini bir felaket vesilesiyle tanımak, hiç şüphesiz ki işin trajik yanı. Basın, bu konuda beklemediğim kadar duyarlı ve dengeli bir tavır içinde.
Dengesizlik ise maalesef hukukçu çevrelerden geliyor. Baro'nun tutumunu kabul etmek mümkün değil. Kardelen Ateşci, yaşını kendi söylediği için ele alıyorum; 30 yaşlarında genç bir avukatımız. Onun gibi barodaki daha kıdemli üyelerin yorumları: "Efendim, bütün çocuklar masum ve mağdurmuş." İnsan bazı şeyleri etrafıyla birlikte ele alarak konuşur. Hukukçuluk sadece dosyadaki kuru bilgiden ibaret olmamalı. Yani çarşıda bıçaklanan Ahmet Minguzzi de, ekmek çalarken yakalanan da eşit derecede mağdurmuş, doğru. Ancak ekmek çalarken yakalanan gibi biri bu olayın içinde değil. O, üçüncü bir muhayyel paradigma. Yaşları 20'ye yaklaşan katillerin durumunu, ekmek çalan küçük çocukla mukayese etmek çok da mantıklı gözükmüyor.
Haberin DevamıSLOGANDAN İBARET KALDI
Dünyanın bir ucunda 16 yaşındaki insanların oy vermesi tartışılıyor ve oy verdikleri toplumlar da var. Bir tarafta böyle gelişmeler yaşanırken, hanım kızımızın baronun çocuklara ilişkin biriminden yaptığı açıklamada slogandan başka bir şey çıkmadı. Oysa hukukçuluk, bu hafta muhterem Fakülte arkadaşım Prof. Dr. Ümit Kocasakal'ın çok güzel ifade ettiği şekilde, "maddi delilleri, vakayı soğukkanlı bir şekilde mütalaa etmekten" geçer. Ceza hukukunun -hatta Roma hukukunun, hatta İslam hukukunun- sert kurallar ve mantık soğukkanlılığı içerdiği çok açıktır. Hukukçular asırlar ve mekanlarda müşterek ilkelere, kavramlara ve kurumlara hâkim olması gereken meslek erbabıdır.