Endülüs'te en büyük kalıntı, Kurtuba'dır. Bu ulu caminin tavan süslemeleri, Bizans'ın en parlak mozaik işçiliğini barındırır; Ayasofya'yı kıskandıracak derecede güzeldir. 15. yüzyılın sonunda Endülüs tamamen Hristiyanların eline geçtikten sonra ilk büyük mimari skandal burada yaşandı. Mescidin tam ortasına katedral inşa ettiler. Saygısızlığın sonucu geçtiğimiz iki hafta önceki yangında görüldü. Restorasyonun çok uzun süreceği söyleniyor. Ne kadar başarılı olacağı ise meçhul.
YERYÜZÜ tarihinin mühim olaylarından biri, Kuzey Afrika'nın fethini Ukbe bin Nâfi'nin tamamlamasıdır. Roma İmparatorluğu'nun dağılan merkezî imparatorluk hâkimiyeti, Emevîler döneminde yeniden kuruldu. Ardından Târık bin Ziyâd, ordusunun başında Berberi askerlerle Afrika'dan İspanya'ya geçti. Endülüs, 730'lardan itibaren 15. yüzyılın sonuna kadar Müslümanların hâkimiyetinde kaldı. İlerleme ne kadar ani olduysa, İber Yarımadası'nı terk etmek de o kadar uzun sürdü.
İki dünya arasındaki eski Vizigotlar ile gelen Müslümanlar arasındaki kültür seviyesi yüksek kaldı. İspanya Hristiyanlarının bir kısmı "müsta'rib" yani kültürel yönden dinlerine bağlı Araplaşmış kişilerdi; buradan gelen "Mozarab" sözcüğü hâlen kullanılır. Mesela Toledo'daki büyük katedralin (geç Gotik bir eserdir) içindeki bir şapel, tamamen Endülüs-Şark tarzındadır. Buna "Mozarab Şapeli" denir.
Haberin DevamıAYASOFYA'YI KISKANDIRACAK DERECEDE GÜZELDİR
İspanya'nın müziğinde, mimarisinde ve yaşam biçiminde Endülüs etkileri sonsuzdur. En büyük kalıntı, Kurtuba'dır; bugün Cordoba olarak bilinen bu şehir, manevi mirasıyla öne çıkar. Roma devrinden Seneca'nın memleketi olan Kurtuba, Müslümanlar devrinde Yahudi düşünürler (başta Maimonides olmak üzere) ve asıl büyük filozof İbn Rüşd ile temsil edilmiştir. Ortaçağ mistik İslam'ının önemli kaynaklarından biri Endülüs'tür.
786'da Kurtuba Camii'nin temeli atıldı. Ortaçağ Avrupa'sında yüzlerce yıl süren katedrallerin inşasının aksine, bu cami çok kısa zamanda tamamlandı. 8. yüzyılın sonunda yeryüzü sanatının en büyük eserlerinden biri ortaya çıktı. Bu ulu caminin tavan süslemeleri, Bizans'ın en parlak mozaik işçiliğini barındırır; Ayasofya'yı kıskandıracak derecede güzeldir. İçindeki sütun ormanı, mimari bir harika olmanın ötesinde insanı derin bir tefekküre ve tecerrüde sevk eder.
15. yüzyılın sonunda Endülüs tamamen Hristiyanların eline geçtikten sonra -ki buna Reconquista (Yeniden Fetih) denir- ünlü Şarlken dönemindeki ilk büyük mimari skandal burada yaşandı. Mescidin tam ortasına binayı yıkmadan bir katedral inşa ettiler. Çirkinliği öyle barizdi ki, Şarlken'in kendisi bile bunu gördü; küçümseyici ifadeler kullandıktan sonra bir daha uğramadığı rivayet edilir.
Haberin DevamıYANGINDAN SONRA ANLAYIŞ DEĞİŞMELİ
Bugün orayı gezerseniz, hem simetriyi hem de sütun ormanını bozan bu katedrali görürsünüz; hâlâ ayin yapılmaktadır. Daha önce de belirttiğim gibi, bu tür örnekleri takip etmek durumunda değiliz. Ayasofya'nın hiçbir yeri değiştirilmedi; ufak ilaveleri de 1934'te örttük. Kurtuba Mescidi'ndeki asıl facia ise güney tarafındaki köşedeki şapeldir. İçeri girip sütun ormanına bakmak istediğinizde, kilisenin görevlisi gelir ve "Burası kilise mihrabı, sırtınızı dönmeyiniz" der.
İhmalin ve saygısızlığın sonucu geçtiğimiz iki hafta önceki yangında görüldü. Restorasyonun çok uzun süreceği söyleniyor. Ne kadar başarılı olacağı ise meçhul. Kurtuba enteresan bir şehirdir; yerli halk aslında eski kültüre iltifat eder. Hatta şehrin içinde ihtida etmiş bir Müslüman cemiyet de yaşar. İbn Rüşd adına bir akademi vardır ve burada İslami kültürel faaliyet gösterildiği bilinir. İspanya'nın genel havası içinde Kurtuba Camii'nin yönetimi ve eski mirasın korunması konusunda farklı anlayış ve tutumlar vardır. Belki bu yangından sonra bunu değiştirme ihtiyacını hissedebilirler.
Haberin DevamıORMANLARIMIZ
BİRAZ nükte olsun diye ama aslında bir gerçeği ifade etmek için söyledim: "Çanakkale'nin nüfusu fazla artmaya başladı." Avrupa'da yaşayan her işçi ailenin Ege sahillerinde yazlık alma merakını anlamış değilim. Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir Avrupa ülkesinde orta sınıf mensupları bütçelerini zorlayacak bu gibi yatırımları böyle yerlere yapmaz. Boğaz'ın iki yakası arasında fark var. Eğer Boğaz Başkanlığı olmasa, Gelibolu Yarımadası'nın da ne kadar iyi korunabileceğinden şüphem var. Aynı disiplinin karşı taraf için de tartışmasız bir gereklilik olduğu, son yaşanan faciayla ortada.
Ormanlar konusunda maalesef emekliliği gelen personelin vaktinde yenilenmemesi ve gidenlerin yerine gelenlerin tecrübesiz olması, gerekli bütçenin ayrılmaması, Maliye'nin bu konuda Orman Bakanlığı'nın taleplerini yerine getirmemesi, açık bir anlayışsızlık olduğunu gösteriyor. İklimin değişiminden söz ediyorlar; değişmese ne olur Türkiye, yeşil örtü bakımından son derece hassas bir ülkedir. Bu kritik noktada her zaman seferber olmak gerekir. Orman personelimizin sayısı artırılmalı, eğitimlerine önem verilmeli, maaşları yeniden düzenlenmelidir.
Haberin DevamıMANGAL ÂDETİ DE NEREDEN ÇIKTI
İkincisi, ormanlarda yaşayan bazı köylülerin bakım konusunda çok sıkı bir denetime tabi tutulması gerekir. Evinin dibine kadar kuruyan, çürüyen ağaçları budamıyorlar. Avrupa'da köylüsü de, banliyöde yaşayan şehirlisi de her pazar ağaçlarını budamayı adeta spor edinmiştir. Bütün ormanlarımız, yol kenarlarından bakıldığında, kurumuş çalılarla doludur; bu, yangın çıkması için birebir manzaradır. Son derece laubali bir dinlenme anlayışına sahip bir nüfusumuz var. Adam, mangal yakmadığı zaman yaşamının anlamı kalmıyor.
Oysa 50 yıl önce bu millet, kuru köftesini yer, oturur, kır gezisinden ya da pikniğinden dönerdi. Bu âdet nereden çıktı, anlaşılmıyor. Otomobil, Türk hayatına girdi gireli bir ulaşım aracı değil,