Cemal Reşit Rey'de muhteşem konser

Murat Cem Orhan şef olarak Cemal Reşit Rey'de ünlü Petersburglu Rus soprano Olga Peretyatko ile son kez muhteşem bir konser verdi. Bu benim ve birçok dostumuzun kabul edemeyeceği bir tasarruf. İstanbul'da belediyenin kültür dairesi genel sanat yönetmenliğini kaldırarak, yerini kollektif bir idareye bıraktı. Bu gülünçtür.

Geçen cumartesi (22 Haziran) Cemal Reşit Rey'de Şef Murat Cem Orhan ile ünlü Petersburglu Rus soprano Olga Peretyatko'nun bir konseri vardı. Olga Peretyatko Scala'nın kadrosundadır ve opera dünyasının başta gelenlerindendir. Açık hava tiyatrosu o gün az yaşadığı bir konser gördü.

Murat'ın şef olarak Cemal Reşit Rey'deki son konseridir. Bu benim ve birçok dostumuzun kabul edemeyeceği bir tasarruf. İstanbul'da belediyenin kültür dairesinin ikinci dönemi için hoş karşılanmayacak bir başlangıç; farklı yol bekleniyorken anlamsız bir tasarruf ile işe başlandı. Genel sanat yönetmenliğini kaldırarak, yerini kollektif bir idareye bırakmak gülünçtür.


strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

BİR DOSTLUK ÖRNEĞİ

Peretyatko'nun İstanbul'da haziran sonundaki şartlar için açık hava tiyatrosuna gelmesi onun açısından bir lütuftur. Bu lütfu Cem'le bir dayanışma ve dostluk örneği olarak yerine getirdiği görülüyor. İki sanatçı arasında böyle bir yakınlık ancak Ruslar ve Türkler arasında görülecek bir dostluk örneğidir. Bu fevkalade konserde de yeni nesil Türkler arasında İtalyan operasının iyi bir sesten ve bir orkestradan dinlendiği takdirde ne kadar tutulduğunu görüyoruz.

Dünyanın bu tarafında başka şeyler olabilir; her ikisini de yine dinlemek isteriz diyeceğim ama bakalım bu mükemmel şef buralarda kalır mı Zira Murat Cem hem üstün bir sanatçı hem de yönetici olarak mükemmeldi. Herkes şu konuda hem fikirdir; küçük hesapların adamı olmayan olgun bir maestro ve insanlarla dostça ve tevazu içinde olan bir kişilikti. Sanat camiasında aksine konuşan insanı pek görmedim ve duymadım.

Diğer yandan İzmir Belediyesi'nin Şehir Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni Yücel Erten'i görevden alarak işe başlaması talihsiz bir politikacı tavrıdır. Gelecek yazılarımızda ele alacağız.

ALMANYA'DA TARİHÇİLİK

Akademik düzeyde abuk sabuk tezler çıkıyor. Adamın biri, "Hitler'in görüşlerini Atatürk'ten edindiğini" üstelik de doktora derecesinde bir savunmayla sözde ifade ediyor. Bir başka yazar İkinci Dünya Savaşı'nda Türklerin Yahudilere yaptığını koca bir tez hâlinde yazmış. Bir diğeri buna benzer bir teoriyle ortaya çıkıyor. Talat Paşa konusu şu sıra genç Alman Türkologların en çok istismar ettiği bir konu.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

ARKASI KESİLEN TEZLER

Buna pek fazla itirazım olmazdı. Yalnız Birinci Dünya Savaşı'nda Alman Genelkurmayı adına Türk ordusunda bulanan Bronsart von Schellendorf gibi adamların tehcir sırasındaki komuta ve örgütleme faaliyetlerini ve katılıklarını da fazla çekinmeden yazsalar çok iyi olurdu. Hilmar Kaiser gibi birinin Bronsart Paşa hakkında başlangıç olarak bu konulara giren çalışmaları aniden kesildi. ODTÜ Mezunlar Derneği, düzenledikleri toplantıdan önce bunu da biliyor muydu İkinci Dünya Savaşı'nda Nazi çingene uzmanlarının savaştan sonra bile Avrupa Konseyi'nde uzman olarak çalıştıklarını ele alan tezlerin de arkası kesildi. Belli ki bazı dallarda Almanya'da bilim ve entelektüellik siyasi faaliyetin arkasında kalmaya başladı. Basın yoluyla birçok şeyi etkileyebilirsiniz. 1821 Yunan Ayaklanması'nı tekrardan ele alırsınız. Bu ayaklanma ve Osmanlı Devleti'nin tutumunu, 25 yıl sonraki 1848'te Polonya ile Macar'ın müşterek ayaklanması sırasında Avusturya ve Rusya'nın aktif zulmünü ve Prusya Devleti'nin kendilerini desteklemesini göz ardı etmezsiniz.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

"Geschichte" popüler bir tarih dergisi, doğrusu bazı makaleleri ben de okuyorum. Üslup güzel, resimler güzel ama popüler tarih dergilerinin içinde hakikatleri kendine göre yontan bir dergiye benziyor. Nitekim Yeşen Dursun bu konuya değinmiş. 1821 Ayaklanması'nda Yunanlılar ve Osmanlılar arasındaki çatışmanın Ukrayna-Rusya çatışmasıyla paralelliğini kurmak çok ucuz bir benzetmedir. Bu gibi yavanlıklarla insanları ne kadar ikna edebilirsiniz. Ukrayna politikasının tasvip edilmesi için 19. yüzyıl tarihçiliğinin yeniden yorumlayıp halka yutturmak pek dürüst bir tavır değil. Başka düşünce ve üslupla da aynı şeyi yapabilirsiniz

19. yüzyıl boyu klasik tarihçilik, Bizans tarihçiliği ve hatta Osmanlı tarihçiliği konusunda harikalar yaratan bir memleketler bütünü (Almanca konuşan ülkeler) ve benim tasvip ettiğim bir dal olmasa bile tarih felsefisi alanında getirdikleri yorumlarla medeni dünyaya tesir eden bir memleketin bugünkü zavallı tarihçiliğine girişi düşündürücüdür. Ara sıra ışıklar çakmıyor değil ama geleneğe layık kadrolar değiller.